Osmanlı Devleti tarih sahnesinden tasfiye olup, İngiltere, Ortadoğu'ya yerleşirken, İngiliz İmparatorluğu'nun Mısır ve Sudan Genel Valisi, daha sonra Savaş Bakanı olacak olan Lord Kitchener Churchill'e şöyle diyordu; "İngiliz imparatorluğu bütün Arap Dünyası'nı Kahire'den idare etmelidir."
Hem o gün hem sonraki dönemlerde Mısır, Arap Dünyası'nın her zaman 'Modern Yüzü' olarak görüldü. Mısır, her zaman Arap Dünyası'nın en canlı ve hareketli ülkesi olarak kaldı. Bu hem demografik açıdan hem de sosyo-kültürel derinliği ve entelektüel sermayesi ile böyle oldu. Diğer Arap Ülkeleri ile mukayese edilmeyecek kadar güçlü ve dış dünya ile her zaman yakın olan bir basını ve geniş bir entelektüel kitlesi hep oldu. 20. yy'ın başından bu yana Arap Dünyası'ndaki etkin ve güçlü bütün fikir akımları hep Mısır'da yeşerdi. Hatta Mısır o dönemlerde sosyo-entelektüel sermayesi ve kültürel zenginliği ile bütün İslam Dünyası'nda bir 'Kurgu Model' idi.
Zira bütün bunlar tarihin sayfalarında kaldı. Bugün Mısır sokaklarında gösteri yapan o gençler, bunların hiçbirini göremediler. Gördükleri tek şey geçen her gün artan yoksulluk, baskı ve polis oldu. Nüfusunun 40-45 milyonunun yoksulluk sınırının çok altında olduğu, başkent Kahire'de evsiz yurtsuz 100 binlerce insanın mezarlıklarda yaşadığı Mısır, onlar için Sedat, Nasır ya da Kral Faruk dönemindekinden daha iyi değildi.
Mısır,30 yılda Hüsnü Mübarek gibi bir diktatörün elinde Arap Dünyası'nın önderi konumundan, adım adım İsrail'in müeyyed payandası, ABD'nin jandarması ve gözetleme kulesi haline geldi.
Bu statü çok büyük hıyanetlerle elde edilmiş olsa dahi, Mübarek açısından 30 yıl gibi uzun süren bir saltanatın garantisi oldu.
Eğer bugün Mısır'da yaşananlar resen oluşmuş bir 'Halk Hareketi' ise bu sadece Mısır için değil bölgedeki birçok oligarşi rejimi için çanlar çalıyor demektir.
Mısır herhangi bir ülke değildir! Mısır'da bir iktidar değişikliği, ABD'den İsrail'e, Türkiye'den Suudi Arabistan'a,İran'dan Ürdün'e bütün bölgeyi ve daha da ötesinde ABD'nin Ortadoğu-Doğu Akdeniz stratejilerini etkileyebilecek konumdadır.
Nitekim önceki gün Londra'da yayımlanan El Kudüs El Arabi Gazetesi'nin, Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atwan şunları söyledi "Mısır bir fil gibidir. Bütün Ortadoğu'yu sarsar. Mısır'daki her gelişme ABD'den İsrail'e, Suudi Arabistan'dan Ürdün'e pek çok ülke için belirleyici olacaktır"
Arap Dünyası'nın en kalabalık ülkesi,stratejik açıdan İsrail için hayatı olan Mısır'da Mübarek yıkılırsa ardından yapılacak demokratik adil bir seçimde Müslüman Kardeşler iktidara gelebilir. Bu durum İsrail açısından bakıldığında bölgedeki dengeleri altüst edebilir ve aynı durum ABD'nin yönü ve hedefleri tam belli olmayan Ortadoğu Politikası'nda büyük değişiklikleri getirebilir.
Önceki gün Jerusalem Post'daki yorumda şunlar ifade ediliyordu: " Bu yıl Ortadoğu'da giderek daha tecrit olmuş hale gelen İsrail için kritik bir yıla dönüşmektedir. Türkiye gitti Mısır'da gidiyor gibi..."
Şu sıralar El Cezire'nin Filistin Yönetimi'nin İsrail ile olan gizli pazarlıklarının kirli belgelerini açıklaması ise hiç tesadüfî değil! Doğu Kudüs dahil verilmeyen taviz yok!
Daha bugünden Mısır'ın İsrail yörüngesinden kayıp kaymayacağını anlamak mümkün değil fakat endişe manidardır. Hadise İsrail açısından tetkik edildiğinde çok hayati bir güvenlik sorunu olabilir fakat ABD açısından mutlaka çok daha geniş ölçekli küresel dengeler içinde okunmalıdır.
Acaba Mısır'daki dengelerin ABD ve İsrail'in aleyhine değişmesi, ABD'nin İran Politikası'nı, Irak Savaşı sonrasında Körfez'de bozulan dengeyi,Türkiye-Suudi Arabistan-İran üçgenindeki güçler dengesini, Irak'ın ve mutlaka Filistin'in geleceğini nasıl ve ne yönde etkiler?
Mısır'da olası bir iktidar değişikliğinden sonra iktidar, askerlerin mi yoksa Müslüman Kardeşler'in ittifak edeceğini açıkladığı El Baradey'in mi eline geçer? El Baradey ile beraber Müslüman Kardeşler Mısır'da ne kadar güç ve söz sahibi olabilirler? Mısır'da olası bir iktidar değişikliği, keskin çizgiler ve değişimler içerecek yeni bir İsrail Politikası'nı beraberinde getirir mi?
Mısır'daki olaylara ABD'nin hazırlıksız yakalandığı tezi 2 gün önce açıklanan Wikileaks Belgeleri ile yıkıldı. ABD'nin daha önce Kahire'de Büyükelçisi olan ve bugün Ankara'da görev yapan Francis J. Ricciardone, Washington'a gönderdiği kriptoda " ABD kaynaklarına konuşan üst düzey bir Mısırlı yetkilinin Hüsnü Mübarek'ten sonra en iyi çözümün askeri darbe olacağından bahsettiğini" bildiriyor.Yine o döneme ait kriptolarda "Müslüman Kardeşler'in askeri olarak güçlerinin bulunmadığı, bu durumun Mübarek sonrasında şanslarını azalttığı ve mevcut durumlar içinde en güçlü adayın Ömer Süleyman olduğu" ifade ediliyor.
Cemal Mübarek'in ülkeyi terkettiği, Mübarek'in buna izin verdiği iddiaları,Wikileaks belgelerinde Mübarek sonrası en güçlü aday olarak gösterilen İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman'in başkan yardımcılığına atanması, kontrollü bir geçiş ihtimalini akıllara getiriyor.
Mısır'daki olaylarla beraber, Soğuk Savaş dengeleri içinde sahnede yerini almış oligarşi rejimleri tarih sahnesinden sırayla tasfiye mi olacak? sorusu ise ana tema gibi görünüyor.