Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan ve bazı bakanlar Sarıkamış Harekâtı'nın yıldönümü vesilesi ile Sarıkamış Şehitlerini Anma Töreni'ne katıldılar. O süreçte basında Sarıkamış Harekâtı ile ilgili birçok şey yazıldı.
Maalesef "Donarak ölen 90.000 şehit", "Tek kurşun atmadan bir gecede donarak şehit düşen 90.000 asker" gibi acı ifadelere birçok yerde rastladık.
Şüphesiz, Sarıkamış Harekâtı, Harp Tarihi içinde müstesna yeri olan unutulmayacak bir kahramanlık destanıdır. Harekâta katılan askere ve harekâtın planlayıcılarının oluşturduğu taktik ve stratejiye söz söylemek ise başka başka şeylerdir.
Balkan Savaşları, 600 yıllık Osmanlı Tarihi'nin en acı yenilgisi olmuş, toplumun bütün kesiminde çok büyük bir infial uyandırmış, derin izleri hala bugün yerinde duran büyük bir psikolojik yıkım yaratmıştır.
Evlad- ı Fatihan'ın emeği, Osmanlı'nın gözbebeği, Avrupa'ya açılan tek kapısı Balkanlar, Osmanlı Devleti'nden kopmuştur. işte böylesine acı bir yenilgiden hemen sonra I. Dünya Savaşı gelmiştir. Savaşın hemen başlarında, 22 Aralık 1914-5 Ocak 1915 tarihleri arasında vuku bulan Sarıkamış Harekâtı ise I. Dünya Savaşı boyunca alınmış en önemli karar ve risklerden biri olarak zihinlerdedir.
Sarıkamış Harekâtı'nda Allahuekber Dağları'ndaki o askerin en acı hatırası Balkan Savaşları'dır. Balkan Bozgunu'nun verdiği utanç ve tecrübe hala yüzlerdedir. Yeni bir yenilgiyi ne gururuna yedirebilir ne de bu vatanın bir daha öylesine büyük bir hezimeti kaldırabileceğini düşünür. O sebeptendir ki son ana kadar ölesiye bir mücadele verilmiştir. Göz göre göre ölümüne bir harekâttır.
O gün oradaki asker için, "Donarak ölen 90.000 şehit", "Tek kurşun atmadan donarak bir gecede şehit düşen 90.000 asker" gibi ifadeler ise yürekleri dağlayacak kadar vicdan ve izandan uzaktır. O askerin biri eksiksiz tamamı cephede ilerlerken şehit düşmüştür. Ölesiye bir mücadele verilmiştir. Orada şehit düşen askerin, hepimiz için değeri; o kışın imkânsız şartlarında atını Kafkas Dağları'na nasıl bir inanç ve hangi mefkure ile sürdüğüdür. Geri bir adım atmaksızın hangi değer için son nefese kadar savaştığıdır.
Oradaki iki nokta birbirine karıştırılmaması gereği bu millet için tarihi tecrübe ve kıymettir. Allahuekber Dağları'ndaki o asker ne büyük bir inanç ile ölesiye bir mücadele vermiş, göz kırpmadan şahadete yürümüştür. Ama aynı Sarıkamış Harekâtı'nın strateji planlayıcıları ise ne büyük bir taktik mahrumiyet içerisindedir.
Nitekim Limon Von Sanders hatıralarında Sarıkamış Harekâtı ile ilgili şunları söyler: "Sarıkamış Harekâtı'nı haklı çıkaracak bir sebebi Harp Tarihi hiçbir zaman tespit edemeyecektir."
O 90 bin asker acaba neden ve hangi askeri strateji ile kışın en sert zamanında Allahuekber Dağları'na sevk edilmiştir? diye sorulduğu vakit alınacak cevabın hafifliği ile o askerin inancı ve cesareti, birbirine karıştırılamayacak kadar farklı şeylerdir. Nitekim harekât ile ilgi olarak, Enver Paşa'nın Harbiye Mektebi'nden hocası ve dönemin 3.Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa'ya "Bu mevsimde ilerlememiz mümkün değil baharı beklememiz şart" dediği vakit Enver Paşa, "Eğer hocam olmasaydınız sizi şimdi burada kurşuna dizdirirdim" diyecek kadar kendinden emindir. Ya da Alman basınının 1913-1914'de önce Musa Peygamber sonra Napolyon'a benzetmesinin de verdiği rüzgârla Edirne Fatihi olduktan sonra Kafkas Fatihi olmanın derdindedir.
Sarıkamış Harekâtı'nda 90 bin mi ya da daha fazla mı askerin şehit düştüğünü maalesef hiç bir zaman öğrenemeyeceğiz. Dönemin birçok belgesi İttihat Terakki tarafından imha edildi. Sırf Hafız Hakkı Paşa'nın komutasındaki 10.Kolordu, Erzurum'dan yola 48-50 bin askerle çıkmış Koşar Boğazı'nda 2 Rus tugayının tuzağına düşmüş ve Allahuekber Dağları'nı 50 bin askerden sadece 3.500'ü aşabilmiştir. 3.Ordu'nun diğer kısımlarındaki kayıplar ise bundan az değildir. Sırf 28-29 Aralık gecesi 2 tugay Allahuekber Dağları'nın zirvesinde şehit düşmüştür.
Acı olan paşaların donan askerleri firar olarak İstanbul'a bildirmesidir. Donuk asker komutanın sorumluluğu içindedir. Harpten sonra "Askeri niye dondurdun? diye sorulur korkusuyla donanların büyük bir kısmını paşalar "FİRAR" diye rapor etmişlerdir. Aslında Sarıkamış Harekâtı'nda tek bir asker firar etmemiştir.
Kafkas Cephesi, I.Dünya Savaşı içerisinde müstesna bir yere sahiptir. Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı'nda 2 milyon 800 bin askeri cepheye sevk etmiştir. Dönemin birçok önemli kaynakları Kafkas Cephesi'nde 4 yılda 600 bin şehit verdiğimizi kaydeder. O kadar ki Yusuf Akçura, raporlarında 1917'de Sibirya'da 65 bin Osmanlı askerinin esir olduğunu yazıyor.