Yeni dönem Türkiye ve Rusya ilişkilerinin, dünyadaki yeni dengelere ve gelişmelere bağlı ciddi şekilde etkilendiğine şahit oluyoruz. Bugünkü ziyaret esasen o anlamda çok önemli.
6 yıldır söylem birliğinde yakaladığı güçlü ivmeyi eylem birliğinde yakalayamayan ilişkiler, bu ziyaretten çıkacak neticelerle yeni gelişmelerin başlangıcını ortaya koyabilir.
Tarihsel geçmişini Doğu ile Batı'nın hem içinde hem dışında hem de arasında yaşayarak beslemiş olan bu iki büyük devlet, bugün yine Batı merkezli siyasi ve ekonomik kırılmaların yaşandığı bir dönemde Batı ile ilişkilerini etkileyecek yeni politikalarla karşı karşıya kalıyor.
Masada sadece enerji ve ekonomiyle ilgili konuların olmadığı, bölgesel ve küresel sorunları içeren başlıkların da olduğundan hareketle, görüşmelerden çıkacak sonuçların yakından takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bölgedeki diğer olaylarda ise gayet trajikomik gelişmeleri izliyoruz. Örneğin bir diktatörün beraat edip, halkın oyuyla gelen bir siyasetçinin idamla yargılandığı Mısır hakkında, bazı batılı ekonomi ve finans kurumlarının raporlarında, güven ve istikrar yorumlarına bağlı yabancı yatırımlarının arttığından bahsedilmesi gibi.
Peki bir kısım sermaye ve medya merkezli yönetilen bu tip tetikçi kuruluşlar acaba eskisi kadar etkililer mi; yahut güçlü likidite yapılarına sahipler mi? Sermaye bloklarının eskisi gibi hareket edemediğine, risk söylemli dalgalanmaların geçmişteki kadar rahat netice alamadığına ve spekülatif operasyonların artık mali tabloları güçlü ülkelerce daha kolay yönetildiğine şahit oluyoruz.
Irak ve Suriye kartlarının yeniden karıldığı bir dönemde, süreç enteresan gelişmelere gebe olabilir. İran müzakerelerinin gelecek yaza uzatılmış olması acaba İran'a mı yoksa Batı'ya mı zaman kazandırmış durumda? Bir faydası olacak mı? Olacaksa kimin için?
Batı ekonomilerinin sadece 15 yıl öncesine kıyasla ortalama 2 kat artan kamu borçlulukları bile aslında resim hakkında çok fazla şey anlatıyor. Onun için bölgesel politikalarda Doğu ülkelerinin etkinliğine eskisi gibi bakmamak gerektiği kanaatindeyiz. Bölge ve dünya tarihinin yeniden yazıldığı böyle hassas bir dönemde toplumsal farkındalık geçmişte olmadığı kadar güçlü bir noktada. Belki de en önemlisi de bu değil mi?
Not: Geçen haftaki yazımız birçok okuyucumuz tarafından olumlu eleştirilere muhatap oldu. Demek ki hassasiyet ve duyarlılık anlamında toplumsal refleks ve farkındalık olarak gayet iyi bir durumdayız. Kim ne derse desin hangi manipülasyon ve provokasyonu yapmaya çalışırsa çalışsın, 90'ların Türkiye'sine göre algısı inanılmaz gelişmiş bir topluma dönüşmüş durumda ülkemiz. Hem de tarihin belki de en güçlü yalan, iftira ve fitne kampanyasına rağmen. Merak etmeyin! Kervan sapasağlam, dimdik ve çok güçlü bir şekilde yürümeye devam ediyor...