Mustafa Taha Dağlı

Mustafa Taha Dağlı

01 Mayıs 2017, Pazartesi

O ne der, Bu ne der tabusu yıkıldı

Türk dış politikasında "şöyle yaparsak, Amerika-Avrupa Birliği ne der" statükosu vardı.
Bu hep belirleyici oldu.
Atmamız gereken adımları tam atmaya karar vermişken, bir yerlerden uyarılar aldık, ayağımızı kaldırdığımızda aynı anda kafamızı da kaldırıp, Batı'ya baktık, bize doğru uzatılan bir tehdit parmağını görünce, adım atmaktan vazgeçtik, vazgeçirildik.

100 yıllık bir statükoydu, bunu aşmak kolay olmadı.
Özellikle 2007 sonrası artık zamanın geldiği fikri hakimdi ancak türlü türlü engellerle karşılaştık.

İsrail'e "one minute" derken de, BM'ye "dünya 5'ten büyüktür" diye haykırırken de, IMF'ye borcu bitirip, kredi verme makamına çıkarken de, hep birilerinin ayağına bastık.

Önce sözlü olarak diplomatik yollarla başkaldırdık statükoya.
Karşılığında dışardaki, içerdeki terör örgütleri devreye sokuldu.
Yanı başımızda Suriye'de savaş başladığında da aynı tezgahla karşı karşıya bırakıldık.
Adım atmamız gereken yerlerde, hep tehdit gördük.

Bu tehditlere aldırış etmeyen, her defasında meydan okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı.
Mesela 2013'te o, gezideki tehdide "hodri meydan" demeyip de çevresindekilerinin sağduyu ya da diyalog çağrılarına uysaydı, darbe için 15 Temmuz 2016 bile beklenmeyecekti.

Geri adım atmadı, atması için çok uyarılar yapıldı, tehdit edildi, "atmazsan Avrupa, Amerika ne der" diye aba altından gösterilen sopalara muhatap oldu.
Tek başına "ellerinden geleni artlarına koymasınlar" dedi ve yürüdü.

17 Aralık'ta da PKK ile mücadelede de, 15 Temmuz ve sonrasında da aynısı oldu.
Mesele Suriye olunca, orada da elini taşın altına koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı.
Avrupa Birliği ya da Amerika'nın ne diyeceğine bakmadan, "bu bizim sınır güvenliğimiz" diyerek 24 Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı Harekatını başlattı.

Eskiden böyle adımları atmaya cesaret edecek Başbakan, Cumhurbaşkanı bulamazdık.
Cesaret eden çıktığında sonu da belliydi, darbe, idam, suikast.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa-Amerika tehdidini, tepemizde kılıç gibi tutan kendi içimizdeki statükocularla da mücadele etti.

"O ne der, bu ne yapar" diye en iyi niyetlimizi bile vesveseye düşüren sorular, yıllarca vazgeçirilme planının önemli bir parçasıydı.

4 yıldır gördük ki, ellerinden geleni artlarına koymadılar. Yapılabilecek tüm saldırıları gerçekleştirdiler, dışardan kendileri organize ettiler, içerden işbirlikçi hainleriyle, müdahaleye kalkıştılar.

Mesela 16 Nisan, öyle böyle bir karar değildi. En çok da burada yükseldi, o malum vesvese "Amerika, Avrupa Birliği ne der".
Çok da dillendirildi bu vesvese.
Amaç geri adıma zorlamaktı.
Cesaret üstün geldi, 16 Nisan süreci tamamlandı.

17 Nisan sabahından bu yana da vesveseciler yine bir umutla şöyle diyordu "bakın ABD, AB tanımıyorlar seçimi, reddedecekler, bizi yalnız bırakacaklar vs".

Bunların hepsine yanıt yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geldi. Zerre kadar takmadı AB'nin tehditlerini, "kaybettiniz, saygı duyacaksınız" dedi.
Mağlubiyetin sesi Malta'dan geldi.
AB referandum sonucunu tanıdı, saygı gösterilmesini istedi.
Bu iş işte bu kadar.
Kimse Türkiye'den çok daha güçlü değil.
Bunu onlar iyi biliyor, hatta bizim çoğumuzdan bile iyi biliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bunu bilmekle kalmadı, her tehdit karşısında vesveseye kapılma ihtimallerini ortadan kaldırdı.
'Korkma, çekinme, üzülme, hüzünlenme, ye'se kapılma Allah bizimle beraberdir' dedi.
Bu cümlenin sırrının ne olduğunu, o sırların nelere kadir olduğunun farkındaydı ve bu sırra vakıf biri olarak anlattı, hiç bıkmadan, usanmadan, izah etti.

Neticede yıkamadılar, yıkmaya da artık imkanları kalmadı, bükemedikleri bileği öpme zamanı geldi.

Yoksa onlara kalsa, onların tehditlerine aldırış edilse, bu iş buralara gelmezdi.
"2 yıldır terörle mücadele etmeyin yoksa sizi dışlarız" diye tehditler savurdular, "anayasayı değiştirmeyin size şöyle yaparız" dediler, "Suriye'den uzak durun böyle yaparız" dediler, "PKK'yı FETÖ'yü rahat bırakın aksi takdirde kötü olur" dediler.
Dediler ama her dediklerini de yutmak zorunda kaldılar.

Çünkü Türkiye eski Türkiye değil çünkü Türkiye'nin başında inanmış bir lider var çünkü o lider korkmadı, vesveselere aldırış etmedi, tüm tehditlerin üzerine gitti. Bunu yaparken Türkiye'nin potansiyelinin farkındaydı ve ona göre hareket edip, ölçülü adımlarla her defasında gereğini yaptı.

16 Nisan'ın kıymetini ilerde daha fazla daha iyi anlayacağız, inşallah.

SON DAKİKA