Her seçim döneminde olduğu gibi 16 Nisan referandumu öncesinde de yine birbirinden ilginç ittifakların gerçekleştirildiğine tanık oluyoruz.
17 Aralık darbe girişiminin ağır baskılarıyla girilen 30 Mart yerel seçimlerinde CHP'nin FETÖ ile ittifakını izlemiştik.
Sonra bu işbirlikleri 10 Ağustos 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de 7 Haziran'da da 1 Kasım'da da devam etti. Sadece FETÖ değil PKK ile DHKP-C ile aynı çizgide buluşulan dönemleri de gördük.
"Kimin eli kimin cebinde belli değil" siyaseti hiçbir işe yaramadı. Çünkü hiç olmadık tiplerin Erdoğan düşmanlığındaki bir ortak paydada buluşup, aynı safa girmeleri hakikaten izah edilebilir bir durum değil.
İzah da edilemedi zaten. Bu tutarsızlıklarla girilen tüm o seçimlerden boylarının ölçüsünü fazlasıyla aldılar.
Sonra bir baktılar ki 15 Temmuz oldu, seçim ittifakına girdikleri terör örgütlerinin görmek istemedikleri gerçek yüzü bir anda karşılarına dikilince nereye savrulacaklarını şaşırdılar.
Oysa bir Yenikapı ruhu vardı ancak taşıyamadılar, Yenikapı onların üzerinde birkaç numara büyük gelen bir gömlek gibi durdu.
Şimdi 16 Nisan'da hayır kampanyasında yine Türk milletine "yuh artık" dedirtecek işbirliklerine giriyorlar.
Mesela Almanya ile iş tutuyorlar. Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren anayasa değişikliğine karşı PKK-FETÖ-DHKP-C gibi terör örgütlerine abilik yapan Almanya'dan medet umuyorlar.
Merkel Ankara'ya geldiğinde apar topar randevu alıp, koşa koşa Alman Başbakanının yanına gittiler.
Almanların şu an bulunduğu noktayı izah etmekte de fayda var.
Her fırsatta hukuk devletinden bahsediyorlar.
PKK, kendileri için resmi olarak kabul ettikleri bir terör örgütü olmasına rağmen PKK'lıların günlük terör propagandalarına ev sahipliği yapıyorlar.
Göçmenleri sınır dışı etmeyi kolaylaştırmak için yeni bir yasa çıkardılar.
Ancak Türkiye'den kaçan casuslara, FETÖ firarilerine, iltica hakkı veriyorlar.
PKK'lılara terör propagandasını serbest bırakırken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1 Ağustos'ta gurbetçi vatandaşlarımızın Köln kentindeki düzenledikleri terör karşıtı demokrasi mitingine tele konferans yoluyla katılımını yargı kararıyla engellemişlerdi.
Şimdi Erdoğan referandum öncesi Almanya'ya gelebilir diye ödleri kopuyor.
Erdoğan'a Almanya'da miting yaptırmayalım diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar, bir bakanları açıklama yapıyor, "Erdoğan gelir diye şiddetli karın ağrısı çekiyoruz" diyor.
Bugün Türkiye'nin geleceğine "hayır" diyen bir Almanya var, bir PKK var, bir FETÖ var, bir AB var.
Onlardan destek almaya çalışan siyasi partileri gördükçe hakikaten insanın içi cız ediyor.
Hadi bunlar içimizi cız ettiren durumlardı ama geçen hafta sonu kemikleri sızlatan bir olay daha yaşandı.
O da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun merhum Necmettin Erbakan hocayı anma programına davet üzerine katılmasıydı.
Çağırana mı yoksa gidene mi laf söylemeli bilemedim.
Biri, yılları Erbakan hocayı tasfiye, imha, yok etme gayretleriyle geçiren bir zihniyetin temsilcisini, Erbakan'ın vefatının yıldönümünde anma programına çağırıyor.
Diğeri ise bu garip davette garabet görmeden icabet ediyor.
Davette mi icabet mi problem? Aslına bakarsanız neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan bir durum.
Saadet Partisi çatısında ya da bilmem hangi başka yerlerde kimlerle bir araya gelip, kimleri nerelere çağırırsanız çağırınız da, keşke bu tip işlerinize merhum hocamızın adını karıştırmasaydınız.