Almanya'nın Cumhurbaşkanı Frank Walter Steienmeier yemin töreninde, Türkiye için endişeli olduğunu söyledi. Almanya Başbakanı Merkel de endişeli, Almanya Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel de öyle.
Sadece Almanya değil Avrupa'nın neredeyse tamamında Türkiye'deki gelişmelerle ilgili bir endişe hakim.
Neden endişe duyuyorsunuz diye sorulduğunda,
AB korosundan tek yanıt geliyor, "ya işte Türkiye'de demokrasi, insan hakları vs, böyle olmamalıydı, daha şöyle olmalıydı, falan". Yani Türkiye'nin iyiliğini istiyorlar o yüzünden üzülüyorlar.
Ne diyelim, bizi düşünüyorlarmış.
Allah razı olsun mu demek lazım yoksa başka bir şey mi?
Şimdi endişelerinin kaynağını bir sorgulayalım bakalım, içinden neler çıkacak.
Mesela üçüncü havalimanı endişe kaynağı olabilir mi?
Sanki öyle duruyor?
2013'te daha temeli atılmadan, ağaç kesiliyor diye yaygara koparıp, Gezi ayağıyla darbeye kalkışılmadı mı?
Şimdi üçüncü havalimanında sona yaklaşmışken Amerika ile birlikte kabinde elektronik cihaz yasağı uygulayıp, hangi endişenizin önüne geçmeye çalıştınız acaba?
Ya da yeni ipek yolu projesinin önemli ayağı olan üçüncü köprü olmasın, sizi endişelendiren?
Veya NATO'dan ayrılırız, Şangay'a gireriz, ABD'den değil Ruslardan füze alırız, enerji hattındaki payımıza kimseyi çöktürmeyiz, bunlara endişeleniyor olmayasınız?
1995'te önümüze bir gümrük birliği anlaşması koymuştunuz, anında imzalanmıştı.
Üzerinden 20 yıl geçince, 2015'te o anlaşmayı geri postaladık size, bunu düzeltin diye.
2 yıllık takvim vermiştiniz, onun da süresi doluyor, daha hala bir cevap yok.
Vakit geçiyor, 16 Nisan geliyor.
Asıl endişe bu zaten.
Türkiye'de her önüne gelen dayatmaya eyvallah diyecek birileri artık yok.
16 Nisan'dan sonra öyle birilerinin ömrü billah önü kesilecek.
Misal bir daha teröristlerinize darbe yaptıramayacaksınız bu ülkede.
Bu endişeleriniz yüzünden mi ırkçı oldunuz?
Mesela Almanya ya da AB, basın özgürlüğü diye avazı çıktığı kadar bağırırken, Sabah'ın İngilizce yayın organı Daily Sabah gazetesi, Avrupa Parlamentosunda yasaklandı.
Türk Bakanlara sansür uygulandı.
Türk vatandaşları İsrail askerlerinin Filistinlilere yaptığı gibi köpek ve atların saldırılarına maruz kaldı.
Buna karşın PKK ve FETÖ'ye verilen desteğe dair her gün yeni adımlar atılır oldu.
TRT'nin yeni dizisi Payitaht Abdülhamit'i izlerken, lise yıllarında okuduğum Necip Fazıl Kısakürek'in Ulu Hakan'ını da elimden düşürmüyorum, bu aralar.
Özetle Necip Fazıl diyor ki, "36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü ve tarihî hakkı muazzam bir zat mevzuunda Yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizme ajanlarıyla el ele, İttihat ve Terakki eşkıyasının imal ettiği ve Cumhuriyet rejimi boyunca devamına şahit olduğumuz yalancı tarihe paydos!"
120 yıl öncenin fotoğrafı ile bugünkünü yan yana koyunca, manzaranın aynı olduğunu görüyoruz.
O zaman da Batı dünyası Türkler için endişeli, Abdülhamit'i kötüleyip, "bu adamla olmaz" diyorlar. Sorsanız, "biz Türklerin iyiliğini istiyoruz" diyorlar.
Bu ülkenin başına ne zaman Abdülhamitler gelse, bu zihniyet bizim için hep endişeleniyor.
Tespitin doğrusu bu, o nedenle içimiz rahat.