Truman Show adlı bir film vardı, 1998 yapımı, baş rolünü Jim Carrey'nin oynadığı.
30 yıl boyunca kendisine dayatılan sahte bir dünyada yaşamıştı.
Zeki biriydi, aklını kullanmaya başladığında, yaşadığı adanın sanal bir yer olduğuna dair şüpheleri artıyordu.
Bunu sorgulama aşamasına geldiğinde her seferinde önüne bir takım engeller çıkarılıyordu.
Tepede bir oyun kurucu vardı.
Truman'ın attığı her adımı izliyor, adeta beynine kadar hükmediyordu.
O yaşadığı yerin dev bir film seti olduğunu ne zaman idrak etmeye kalksa, sanal fırtınalar kopuyor, kazalar oluyor, Truman'a geri adım attırılıyordu.
Denize açılıp, adanın dışına çıkmayı denediğinde, üst aklın emirleri devreye giriyor, birileri ona korku dolu senaryolarla bu fikrinden vazgeçmesini söylüyordu.
Zekasının yanında eksik olan bir şey vardı o da iradesi.
İradeyi tamamladığında Truman, etrafını çeviren duvarı aşmayı başardı.
Korkuyu yendi ve kuşatma altından çıkıp, kendisine dayatılan her şeyi yıkıp geçmeyi başardı.
Filmin o son sahnesinde üst akıl koltuğundaki yönetmen artık tüm kozlarını oynamış ama irade karşısında daha fazlasını yapamamıştı.
Türkiye'nin hikayesinde, tek partili rejim vardı, koalisyonlar sistemi vardı, vesayet sistemi vardı ne zaman iradeye dair bir belirti olsa darbeler devreye girdi, suikastlar yapıldı, iradenin önü korku senaryolarıyla kesilmeye çalışıldı.
Türkiye'nin hikayesinde tepede hep bir üst akıl vardı, o üst akıl, Türkiye'yi adım adım izledi, güçlü bir irade oluşmaması için çalışıp, durdu.
Türkiye ne zaman kendisine dayatılan kuşatma halkasını kırmaya çalışsa, her seferinde üst aklın engellemeleriyle karşılaştı.
3 Kasım 2002'de başlayan bir serüvende 16 Nisan 2017'ye gelindi.
Bu 15 yılda kurulan tuzakların tamamı bertaraf edildi.
16 Nisan'da yani filmin final sahnesine gelindiğinde üst akıl, tüm kozları için yeniden devreye girdi.
Yapılabilecek fiili saldırıların hepsi yapılmıştı artık zihinlere engelleme yapılma zamanı gelmişti.
Onu da yaptılar, bu sistemi seçerseniz, felaket olur, şöyle olur, böyle olur diye vazgeçirmeye çalıştılar.
Ama çok şükür ki milli iradenin zihnine işlemedi bu hain kurşunlar.
Tıpkı Truman'ı bindiği tekneyi batırmakla tehdit edip, film setinden oluşan o yalan dünyanın gökyüzü görünümlü duvarını aşmasını önlemek için yaptıkları "bir adım daha gidersen ölürsün" gibi tehditleri bu millete de yaptılar.
Bu ülkeye zeki, yerli, milli liderler hep geldi.
Ya darbeyle idamla ya da suikastla ortadan kaldırıldılar.
Bu saldırıların hepsine tek başına hedef olan bir lider daha geldi bu ülkeye.
O darbeyi yendi, katliamları bastırdı, suikastlarla durdurulamadı, üst aklın tüm oyun ve tuzaklarına hep direndi, her direnişin ardından büyük zaferlerle çıktı.
İşte bu yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferdi.
O büyük zaferin tacı da 16 Nisan oldu.
100 yıldır bize dayatılan sistemleri terk edip, kendi milli, yerli, güçlü irademizle kurduğumuz bir sistemin Türkiye'si ile devam etme zamanı geldi.
Bu miladın adı 16 Nisan'dır.