Bir hafta arayla iki terör saldırısı, birinde hedef İstanbul'da polisler, diğerinde Kayseri'de askerler oldu.
Suriye'de attığımız adımlarla eş zamanlı terör saldırılarına hedef olduk.
Türkiye Suriye'de hali hazırda iki bağımsız politika yürütüyor.
Biri Fırat Kalkanı operasyonu diğeri ise Halep'teki kuşatmaya karşı sivillerin kurtarılması.
Bu iki plan tamamen Türkiye'nin inisiyatifi ile başladı ve o şekilde ilerliyor.
En büyük özelliği Suriye'de yaklaşık 6 yıllık süreçte Batı'nın kesinlikle müdahil edilmediği politikalar olması.
Fırat Kalkanı operasyonu, 24 Ağustos'ta Azez-Cerablus hattının DAEŞ ve PYD terör unsurlarından temizlenmesine yönelik bir harekatla başlamıştı.
Gelinen noktada El Bab-Münbiç bağlantısı kontrol altına alındı, DAEŞ ile birlikte PYD terör örgütünün de Fırat'ın batısıyla bağlantısı kesildi.
Halep'te ateşkes hamlesiyle on binlerce sivil ve direnişçinin kuşatma altından kurtarılma sürecini Türkiye başlattı.
Buradan çıkarılan muhalif grupların İdlib'deki direnişe katılmaları bir bölümünün ise Fırat Kalkanı Operasyonuna dahil edilmesi gündemde.
Türkiye'nin Suriye'de attığı bu adımlar kimleri rahatsız ediyor?
İlk sırada Amerika var. Fırat Kalkanı da Halep'teki ateşkes de onların dışında gerçekleştirildi.
Ve ikisinde de yürütülen süreç, ABD'nin Suriye politikalarıyla uyuşmuyor.
Bu nedenle Obama giderayak Suriye'deki PYD terör örgütüne silah sevkiyatını yeniden başlattı.
Avrupa Birliği özellikle Fırat Kalkanından endişe duyuyor. Çünkü hedef PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD terör örgütü, AB ise bu terör örgütünün hamiliğini üslenmiş durumda.
Özellikle 24 Ağustos'tan sonra Fırat Kalkanı Operasyonunun durdurulması için yoğun baskı yapıldı, AB Türkiye'nin terörle mücadelesini bitirmek uğrunda Ankara'yı müzakereleri sona erdirmekle bile tehdit etti ayrıca operasyona karşı çıkan PKK'lılar da her gün Avrupa şehirlerinde gösteriler düzenledi.
AB, Halep'teki insanlık dramına karşı ses yükseltti, hiçbir adım atmasa da Türkiye'nin girişimine engel çıkarmadı. Burada da en büyük korkuları mülteci krizinin kendilerine yeniden sıçrama ihtimaliydi.
Fırat Kalkanı ve Halep ateşkesinin bir diğer özelliği İran'la Batı'yı buluşturan ortak payda olmalarıydı.
İran, Türkiye'nin Suriye topraklarında her hangi bir hamle yapmasına başından beri karşı, hatta 24 Kasım'da Türk askerlerine yönelik saldırının arkasında da İran'ın olduğu iddia ediliyor.
Bununla birlikte İran'ın Suriye'deki Türk varlığına en büyük tepkisi Halep ateşkesinde de ortaya çıktı, tahliye sürecini İran destekli militanlar baltalamaya çalıştı, saldırıların tamamını İranlı generallerin emirleriyle o militanlar gerçekleştirdi.
Türkiye, 2011'den bu yana Suriye'de hatalara düşmüş olabilir ancak son bir yıldır yapılan hangi yanlış varsa hepsinden ders çıkarıldığı bir gerçek.
Suriye'de son süreçteki politika revizyonu, Irak'ta daha sağlam bir temelde ilerliyor.
Bugün Suriye sınırımızdaki İran ve terör örgütleri tehlikesinin aynısı aynı ülke ve aynı terör örgütleriyle Irak'ta da karşımızda duruyor.
Musul'da da İran yapılanması ve Türkiye'yi hedef alan PKK terör örgütünün faaliyet girişimleri var.
Ankara, Suriye'de son bir yıldır yaptığını Musul operasyonu başlamadan aylar öncesinde Irak'ta devreye soktu. Suriye'de 6 yılda hazırlıksız yakalandığımız ne varsa, Irak'ta hepsinin önüne geçilmiş durumda.
Suriye ve Irak'ta terör örgütleriyle onların hamiliği yapan ülkelerle de mücadele ediyoruz.
Biz bu iki komşu toprağında attığımız her adımda, terör saldırılarıyla geri adıma zorlanıyoruz.