2014'ten bu yana DAEŞ terör örgütüyle mücadele var. Bu mücadelenin öncüsü Amerika, bunun için bir de koalisyon kurdu, koalisyonda tam 18 ülke yer aldı.
13 Haziran 2014'te başladı, DAEŞ ile mücadele. Hala da devam ediyor.
Hem Suriye'de hem de Irak'ta 2 yılı aşkın süredir operasyonlar yapılıyor.
18 ülkenin savaş uçaklarıyla katıldığı DAEŞ'le mücadele operasyonlarının günlük maliyeti 7 ile 10 milyon dolar arasında.
Bugüne kadar yaklaşık 40 bin DAEŞ teröristi öldürüldü ancak hali hazırda 30 bin kadar daha militan bulunuyor.
Tabi ABD öncülüğündeki koalisyonun Suriye ve Irak topraklarındaki DAEŞ'le mücadelesi sırasında araya kaynayan 5 bin sivil de katledildi.
ABD'nin 2014 Haziran'ında kurduğu koalisyona, 2015'te Fransa ve Rusya da dahil oldu. Fransa, Paris saldırılarını gerekçe gösterip, meşru müdafaa hakkıyla Suriye'de bombardımana katıldı.
30 Eylül 2015'te Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD Başkanı Obama ile görüşüp, DAEŞ'le mücadele koalisyonuna dahil oldu ve o tarihten itibaren de Suriye'yi bombalamaya başladı.
DAEŞ diye, Türkmenler, Suriyeli muhalifler ve hatta siviller katledildi.
Şam rejimi Rus jetlerine koordinatlar verdi, "buralarda terörist var" dedi, Ruslar da bombaladı.
Amerika ise DAEŞ'le mücadele için bir başka terör örgütü olan PYD'yi kullandı. İki terör örgütünün çatışmalarında taraf oldu bazen de tarafsız oldu.
Tıpkı 2014 Eylül ayında Kobani'de yaptığı gibi, o tarihte DAEŞ ile PYD teröristlerinin çatışmaları sırasında Amerikan kargo uçakları PYD militanlarına silah yardımı yaptı, uçaktan atılan silah sandıklarından bazıları DAEŞ cephesine düştü.
Peki Türkiye ne yaptı?
2014'te DAEŞ'le mücadele koalisyonu oluşturulurken ABD Başkanı Obama bir plan hazırladı, içerisinde Türkiye de vardı. Bu plan Türkiye'ye sunulduğunda, Türkiye askeri olarak ABD planına müdahil olmamayı, dışardan istihbarat ve lojistik desteği vermeyi tercih ettiğini bildirdi.
Neticede Türkiye koalisyonda adı geçen 18 ülkeden biriydi ancak ABD'nin ya da başkalarının verdiği koordinatlara dayanarak "orada burada terörist var" dendi diye gidip sağı solu bombalamadı.
Sınırını güvenlik altına almaya çalıştı, karşı tarafa Obüslerle atış yaptı. Yeterli olmayınca, ABD'ye "PYD'yi desteklemeyin, Fırat'ın batısına geçirmeyin, müttefikiniz terör örgütleri mi yoksa biz miyiz, böyle devam ederse kendi işimizi kendimiz görürüz" dedi.
Neticede kendi işimizi kendimiz görmeye başladık. Fırat Kalkanı Operasyonunun ilk günü Cerablus'un merkezi DAEŞ'ten temizlendi, PYD'nin de oraya saldırmasının önüne geçildi.
Sonraki süreçte güneye inildi, Çobanbey'den ikinci cephe açıldı.
Genel anlamda DAEŞ, PYD, YPG adı her neyse, tüm terör örgütlerinin sınırımızdaki yapılanmaları hedef alındı.
Suriye'de bu kanlı süreç 5 buçuk yıldır devam ediyor. Sadece bizim ülkemizde 3 milyon mülteci var, toplamda bu sayı 10 milyona yaklaştı.
Gelinen noktada ise Fırat Kalkanı Operasyonu sayesinde Suriyeli mülteciler, 5 buçuk yıllık süreçte ilk kez, güvenli bir şekilde, saldırılara karşı koruma altına alınan topraklarına dönmeye başladı.
Türkiye'nin sınır güvenliği ve sivillerin güvenliği açısından hayati önem verdiği 98 kilometrelik Azez-Cerablus hattı terör örgütlerinden tamamen arındırıldı.
Bu hattın güneyinde uçuşa yasak bölge ilanına ABD yine karşı çıktı ancak defakto olarak güvenli bir bölge oluşturuldu diyebiliyoruz, en azından sahadaki gelişmeler, Suriyelilerin evlerine dönebilir olması bunu gösteriyor.