Suriye krizi AB için bir kabus halini korumaya devam ediyor. Bu kabustan tam olarak bir türlü çıkamadılar, çıkmak için bir yıldır Türkiye'nin kapısını çalıyorlar. Peki hem mülteci krizinden kurtulmak için Türkiye'den yardım isterken, Türkiye'nin attığı adımları baltalamak da ne oluyor?
Mesele gayet basit, Suriye'de kriz devam ettikçe, mülteci krizi de AB'yi korkutmayı devam edecek. Suriye-Türkiye ve Avrupa, güzergah ortada.
Geçen yaz AB ülkelerinin sınırlarında yaşanan kaos Avrupalının hafızasından hala çıkmadı. Bu nedenle mülteci anlaşması, geri kabul anlaşması, vize anlaşması gibi aynı başlık altında toplanan bir çok mutabakatla defalarca Ankara'ya geldiler.
Onlara "tamam" denildi, mülteci krizinde AB'ye yardım edilecek denildi. Ancak onlar hem krizden kurtulmak istediler hem de krizin devamını sağlayacak şekilde hareket ettiler.
Mülteci anlaşması içerisindeki geri kabul anlaşmasının şartı olan vize muafiyetine, PKK-PYD'ye yönelik terörle mücadeleden vazgeçilmesi, hafifletilmesi gibi dayatma maddeler eklemeye kalktılar.
Türkiye, buna çok sert şekilde karşı çıktı. Şu an Avrupa ülkelerinde özellikle Fırat Kalkanı Operasyonu başladığı günden bu yana her gün PKK'lıların sokak gösterileri yapılıyor.
Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda başı çekiyor, hepsinde her gün PKK'lıların terör propagandasına izin veriliyor.
Bu gösterilerde PKK'lılar, AB'ye "Türkiye'nin Suriye'deki PYD'ye yönelik operasyonlarını durdurun" diye çağrı üstüne çağrı yapıyor.
Hesapta PKK, AB'nin terör örgütleri listesinde ancak terörist başının posterleri, paçavraları her gün sokaklarında, meydanlarında dalgalanıyor, buna ses çıkarılmadığı gibi izin veriliyor, Avrupa polisi, PKK'lılara eskortluk yapıyor.
Hatta durum öyle bir hale geldi ki Avusturya'daki PKK yürüyüşüne tepki gösteren bir Türk taksici, polisin müdahalesine hedef oldu. Taksici PKK'lılara "terörist" dediği için para cezasına çarptırıldı. Yani Avrupa'daki durum şu, "PKK korumamız altında, ona laf eden karşısında bizi bulur".
O halde nasıl çözülecek bu mülteci krizi? Avrupa bir yandan Suriyeli mültecilerin sınırlarına yeniden dayanmasından korkuyor, bundan korunmak için Türkiye'den yardım istiyor, diğer yandan da Türkiye'nin Suriye'de mülteci krizini çözecek kapasitedeki PYD operasyonuna karşı çıkıyor.
Mesela gayet basit. Fırat Kalkanı Operasyonunda bir çok kazanım var. Türkiye Azez-Cerablus gibi işlek bir sınır hattını terör unsurlarından temizlemek için oraya müdahale ediyor. DAEŞ varsa DAEŞ, PYD varsa PYD'ye karşı bir müdahale bu.
Neticede ikisi de temizlenecek. Eğer temizlenirse Türkiye sınırlarını koruma altında alacak, sınırlardan terör saldırıları ya da teröristlerin geçişi engellenmiş olacak.
Dahası var, Azez-Cerablus hattıyla bu hattın güneyinin temizlenmesi, orada bir güvenli bölge oluşturulması mülteci krizini de kısmen çözecek. On binlerce Suriyeli mülteci, kendi topraklarına dönme şansı bulacak.
İşte bu durumda AB'nin korkulu rüyası olan mülteci krizinde önemli bir mesafe kat edilmiş olacak. Fırat Kalkanı operasyonu, bu özelliğiyle AB'nin karşısında durması gereken değil bizzat desteklemesi gereken bir harekat.
Türkiye, bunu AB yöneticilerine anlatmaya başladı. Başbakan Binali Yıldırım da geçtiğimiz hafta AB heyetine bu durumu izah etti. Türkiye, Suriye konusunda gerçekçi politikalar üretiyor, bu politikaların kazanımı büyük, AB bunu ne kadar inkar etse de artık anlama noktasına gelmeli.
Aksi takdirde "hem mülteci sorununu çözün hem de biz teröre destek vermeye devam edelim" gibi bir anlayışın mümkün olmadığını onlara net bir şekilde kavratmamız gerekecek.