5 buçuk yıldır devam eden Suriye krizinin çözümündeki en önemli belirleyici unsurlardan biri Türkiye'nin politikası. Bu süreçte Türkiye çok farklı metotlarla meseleyi çözüme kavuşturmayı denedi, İran ve Rusya ile her ne kadar ayrı saflarda dursa da müzakere seçeneğini hep masada tuttu.
Suriyeli muhaliflere verilen destekte Türkiye haklıydı, kanlı rejimin karşısında durmakta da kesinlikle hata yapılmadı.
Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleriyle Suriye paydasında buluşmak, Cenevre süreçlerinde arayı bulma gayretleri hep yanan ateşi körüklemek değil aksine söndürmek içindi.
Ancak şu da bir gerçek ki Suriye'de iç savaş başladığında Batı bir politika ortaya çıkardı ve Türkiye'ye de bunu dayatmaya kalktı.
Neticede ABD'nin Suriye politikasının Suriye krizini çözmek için değil aksine devam ettirmeye dönük olduğu ortaya çıktı.
ABD'nin Suriye politikası hatalarla doluydu ya da ABD böyle bir Suriye istiyordu ve o nedenle hatalı görünen bir politika sundu.
Şimdi Türkiye Suriye politikasında eksen mi değiştiriyor diye soruluyor, aslında bakış açısını değiştiriyor demek daha doğru olur.
Zira ABD'nin dayattığı politika, Suriye'de yangının devam etmesini ederken de DAEŞ ve PYD-PKK gibi terör örgütlerinin güçlenmesini öngörüyor.
İşte Türkiye şu an bu politikaya karşı elindeki argümanlarla yeni bir perspektif geliştirdi. İran ve Rusya ile bugüne kadar uçak krizi hariç herhangi bir diplomatik sarsıntı içerisine girmeden Suriye politikasında çözüm ortaklığı yapıyorduk ancak üretilen planlar hep ABD engeline takılıyordu.
Bu kez yine Rusya ve İran'la Suriye politikası üretiyoruz ancak ABD'yi çok da fazla işin içine karıştırmamanın esas alındığı bir politika bu.
ABD durumun farkında, bu nedenle Türkiye'nin dayatılan Suriye politikasını terk etmesini istemiyor yani statükonun devamından yana.
Bu yeni süreç Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın St. Petersburg ziyaretiyle başladı. Türkiye ile Rusya'nın yakınlaşması Batı'yı da bir hayli tedirgin etti.
Zaten hemen ertesi günü PKK Mardin'de düğmeye bastı ve terör saldırısı gerçekleştirdi.
İkinci adım İran-Türkiye arasındaki Suriye yakınlaşması oldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun İranlı mevkidaşı Cevat Zarif ile Ankara ve Tahran'da peş peşe gerçekleştirdiği görüşmelerde Türkiye-Rusya-İran üçgenindeki yeni bir Suriye politikası masaya yatırıldı.
Hemen bir gün sonra PKK yine sahnedeydi, Elazığ ve diğer saldırılar.
Üstelik o süreçte Esat rejiminden de bazı adımlar atıldığını gördük, ilk defa PYD terör örgütüne yönelik hava saldırıları gerçekleştirdiler.
Yine bir gün sonra bu kez Gaziantep'teki terör saldırısı gerçekleşti.
Adı çok da önemli değil PKK veya DAEŞ çünkü şöyle bir gerçek var ortada, ABD'nin Münbiç'i PYD terör örgütüne vermesinden sonra ortaya çıkan yeni bir oluşum vardı adı da Türkiye-Rusya ve İran.
Çünkü bu üç ülke Suriye'de 5 buçuk yıldan bu yana devam eden kanlı sürecin ABD tarafından tek yönlü olarak şekillendirildiğinin farkında.
İran bu süreçte yorgun da düştü üstelik PKK-PYD onlar için de bir tehdit.
Rusya ise liman ve üslerini garanti altına alarak Suriye'deki varlığını tescilledi yarın için ise önündeki tek engelin ABD olduğunu biliyor.
Bu ortak paydaların Suriye'de gerçek bir çözüm yolu bulmak için attığı adımlar, ABD'nin terör örgütlerini harekete geçirip, Türkiye'nin üzerine salmasıyla karşılık buluyor.
Burada Rusya ve İran'dan ziyade hedef Türkiye. ABD, Türkiye'nin Suriye politikasını değiştirmesini kesinlikle istemiyor, elinde de üç büyük koz var, biri FETÖ diğeri PKK üçüncüsü ise DAEŞ.
Evet artık ABD'nin Suriye yalanları tam anlamıyla deşifre olmuş durumda. Bu saatten sonra bu yalan politikanın sürdürülebilir olmadığı gerçeğini onlar da kavrayacaklar. Zira Suriye'de herkesin taktığı maskeler düştü.