Beğenmedikleri, işlerine gelmedikleri her gelişmenin ardından Avrupa'yı örnek gösteren, "bunlar Avrupa'da olsa…" diye başlayan cümlelerle ahkam kesen ciddi bir kitle var.
Örnek basın özgürlüğü. Türkiye'de televizyon yöneticisi terör faaliyetinden göz altına alındığında, "basın özgürlüğüne darbe" derler ama Avrupa'da kapatılan gazeteleri, tartaklanıp göz altına alınan gazetecileri, yayın yönetmenlerini, basına uygulanan sansürleri, görmezden gelirler.
Örnek seçimler. Baraja kafayı takarlar, koalisyon isterler, seçim sistemine karşı çıkarlar. Yine Avrupa'dan örnekler verirler.
7 Haziran öncesinden itibaren en çok istedikleri şey koalisyondur. Avrupa'yı emsal gösterirler, Belçika'da aylarca kurulamayan hükümeti anlatırlar.
Madem öyle bakın Avrupa'ya. Tıpkı basın özgürlüğü derken işinize gelmeyeni görmediğiniz gibi seçim konusunda da Avrupa, sizin işinize gelmeyen örneklerle dolu.
Mesela İtalya. Son 20 yıldır koalisyona mahkumdurlar. Netice siyasi istikrarsızlık eşittir ekonomik istikrarsızlık. Yani ekonomik kriz.
İtalyanlar krize çarenin siyasi istikrar olduğunun farkındalar. Koalisyonla bu işin olmayacağını biliyorlar. Bu nedenle seçim yasasını değiştirip, koalisyon ihtimalini asgariye indirdiler. Yüzde 40'ı alan partinin tek başına iktidar olabileceği sistemi getirdiler.
Mesela Yunanistan. İtalya'nın aldığı önlemi zamanında alamadılar. Koalisyondan başları kurtulmadı, bugün yaşadıkları ekonomik felaketi getiren baş mimar da koalisyonlar oldu.
O dar boğazdan kurtulabilmek için Çipras diye bir umut tacirini tek başına olmasa da ona en yakın haliyle bir yıl içinde ikinci kez başa getirdiler.
Mesela İspanya. 2004 Mart'ında seçim vardı. Başta muhafazakar parti bulunuyordu. Anketlere göre yüzde 43 oyu vardı, yine galip çıkmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Seçimden 3 gün önce bizdeki Ankara saldırısı benzeri bir saldırı gerçekleştirildi. Tren istasyonları havaya uçuruldu, yaklaşık 200 kişi can verdi.
ETA o dönemde henüz silah bırakmamıştı ve ülkede ETA krizi yaşanıyordu.
Başbakan Aznar, saldırı sonrası ETA'yı işaret etti. "Vay efendim sen misin ETA diyen" diyerek, başbakanı üç günde linç ettiler, El Kaide'ye üslendirip, saldırının siyasi faturasını iktidara kestiler.
O günlerde İspanyol ekonomisi gayet iyi durumdaydı, geleceği de çok parlaktı.
3 günde işler değişti. Aznar'ın yüzde 43 olan oyu 36'ya indi. Sosyalistler, 36'dan 43'e çıktı ve iktidar oldu.
Zapatero dönemiyle birlikte ekonomi bozuldu, İspanya bugün Yunanistan'ın ardından İtalya ile birlikte Avrupa'da ekonomik yönden topun ağzındaki ilk sıradaki ülke haline geldi.
Ve İngiltere. Demokrasinin beşiği olan ülke.
7 Mayıs'ta seçim yapıldı. David Cameron sandıktan galip çıktı. Yüzde 66 katılım vardı. David Cameron'un liderliğindeki Muhafazakar Parti, yüzde 36 oy aldı.
İkinci sıradaki İşçi partisinin oy oranı ise yüzde 30'du.
Cameron, yüzde 36 ile büyük bir zafer elde etti. Tek başına iktidar oldu. Dar bölge seçim sistemi sayesinde sandıktan çıkan yüzde 36 oy oranına karşın parlamentoda yüzde 51 çoğunluk buldu.
Gelelim İngilizlerin kaybeden muhalefetine.
7 Mayıs seçim sonucu 3 parti lideri istifa etti. Hem de biri yüzde 30 alıp, ikinci sırada gelen İşçi Partisinin lideri Miliband'dı.
Diğer istifa eden isim ise seçime iktidar ortağı olarak giren Nick Clegg'di.