Terörün doruğa çıktığı bugünlerde yine Türkiye'nin Suriye politikası sorgulanmaya başladı. Türkiye Suriye konusunda hata mı yaptı ya da Şam'la köprüleri atarken aceleci mi davrandı?
Suriye'deki şiddet süreci 2011 Mart ayında başladı. Mart'ın 15'inde Dera kentinde valiye isyan eden bir grup sivil sokağa dökülünce, güvenlik güçleri kalabalığın üzerine ateş açtı, sonrasında halk eve girmeyi reddedip, sokak isyanını büyüttü.
İşte o günlerde Ankara-Şam hattında tüm kanallar açıktı hatta Başbakan Erdoğan, bir ay öncesinde Halep'te Esat'la görüşmüştü.
Bölge kaynıyordu, Tunus'ta, Mısır'da devrim olmuş, Libya'da Kaddafi karşıtı ayaklanma başlamıştı. Erdoğan Şubat 2011'de Halep'te ziyaret ettiği Esat'a reform tavsiyelerini iletmişti.
Esat o çağrılara kulak tıkadı ama Türkiye ipleri koparmadı, hatta Esat Mart'tan sonra oluk oluk kan dökerken Türkiye hala Esat'la görüşüyor, Suriye bu hale gelmesin diye çabalıyordu.
Haziran ayında Cisreş şuhur katliamı sonrası Türkiye'ye sığınan ilk Suriyeliler sınıra akın etti. Biz kapıları açtık, onları katliamdan kurtardık, Esat ise kendi zulmünden kaçan halkını bizden geri istedi, versek onların hepsi katledilecekti, bu nedenle 'hayır olmaz' dedik.
O tarihlerde Şam'la görüşmeler sürüyordu ve o tarihte Suriye'de bugünkü gibi bir savaş manzarası yoktu. Bırakın DAİŞ'i, Özgür Suriye Ordusu bile ortada yoktu sadece sokaklarda Esat karşıtı gösteri yapan sivil halk ve onların üzerine ateş açıp, katliam yapan Esat güçleri vardı.
Ağustos ayına gelindiğinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu bir kez daha Şam'a gitti, Esat'la tam 8 saat süren bir toplantı yapıldı. O yüz yüze yapılan son görüşme oldu, Şam Türkiye'nin tüm uyarılarına kulak tıkayıp, meseleyi kan akıtarak çözme yolunu tercih etti.
Beşar Esat o günlerde kritik bir hamle daha yaptı o da yıllardır kimlik dahi vermediği Kürtlere toprak vermek oldu. Ülkenin kuzey doğusunu yani Türkiye sınırını PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD'ye bıraktı.
Rejim, bugün başa bela olan Kobani, Haseke, Kamışlı gibi noktalardan askerlerini çekti. Şam'a bağlı ordudan boşalan bölgeler bizzat Esat'ın talimatıyla PYD'nin kolluk kuvvetlerine teslim edildi.
PYD özellikle 2012'den itibaren ülkenin kuzeyinde egemenlik ilan etti, silahlı güçleriyle PKK çizgisinde olmayan Kürtleri bile sürgün etti.
Hani hep deriz ya 'nereden çıktı bu Kobani' diye işte bugün sınırımızda devlet kurmaya kalkan ve onun için terör yapan PKK ve uzantısı PYD'yi bugünlere getiren güç, Esat rejiminin taa kendisidir.
Yani Suriye'de çatışma süreci başlayıp aradan geçen 6 ayda tüm diyalog kanalları açıkken o kanalları kapatan üstüne üstlük Türkiye'ye karşı PKK kozunu kullanan güç Esat'tır.
Elbette tüm bu uzun vadeli planı uygulayan sadece Esat'ın kendi iradesi değildir, onunla birlikte üst aklı olan İran da bu kumpasın sahibidir ve Suriye'yi bu hale getiren, Türkiye'yi de bu bataklığa çekmek isteyen Şam-Tahran uzantısının devamı olan güçler de bu oyunun içerisindedir.
İşte bundan dolayı Türkiye, Suriye politikasında hatalı falan değildir, Esat'la köprüleri atarken aceleci falan davranmamıştır, muhaliflerin safında dururken yanlış yer seçmemiştir.