31 Mart'ta DHKP-C terör örgütü adliye bastı, savcımızı şehit etti. Bugün peş peşe PKK terör örgütünün saldırıları oluyor, askerimiz, polisimiz şehit ediliyor.
Savcı Mehmet Selim Kiraz şehit edildiğinde çok net bir manzara çıktı ortaya. Mesela Doğan Medyası terör saldırısına uzun bir süre "terör" demedi, diyemedi.
Mesela Gülen Medyası terör saldırısından çok saldırıyla hükümeti ilişkilendirmeye kalktı.
Sonra terör saldırıları devam etti bu kez PKK'yla. Askerlerimiz, polislerimiz şehit olmaya başladı. Doğan Medyasında yine teröre bakış farklıydı. Tıpkı Gülen medyasında olduğu gibi.
Şehit yakını saldırıdan hükümeti sorumlu tutuyorsa, "acılı baba" oldu onlar için. Yok hayır "vatan sağ olsun" diyorsa ki yüzde 90'dan fazlası böyle dedi, onlardan hiç ekmek çıkmadı bu medyaya.
Şehit cenazesine rant gözüyle bakar oldular, hükümete daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a nasıl vururuz onun derdine düştüler şehit cenazelerinde.
Musalla taşındaki şehitlere bir "fatiha" okumak yerine, şehitlerimizin cebinden çıktığını iddia ettikleri sahte vasiyet mektuplarını okumaya kalktılar.
Ayetle sabitti şehidin "yaşamaya devam ettiği" ama teröre terör diyemeyenler gibi şehide de şehit diyemediler, şehadetle ilgili ayetten haberdar olmadıkları ya da o ayeti çarptırmaya kalktıkları için.
Her fırsatta Avrupa'yı örnek gösterir bunlar.
Oysa 7 Ocak'ta Avrupa'nın göbeğinde bir terör saldırısı oldu, Paris'te DAEŞ teröristleri, Çarli Hebdo dergisini bastı.
Bir sürü kafa karıştıran mesele vardı o işin perde arkasında ama mesele terör meselesiydi.
Kimse fazla sorgulamadı, o teröristler, dergiye nasıl girdi, nereden biliyorlardı herkesin o sırada toplantıda olduğunu, takip edilmelerine rağmen Paris'in en işlek caddesinden nasıl ellerini kollarını sallaya sallaya üstelik bir de polislere ateş ede ede kaçıp gittiler, kimse işin o kısımlarını fazla kurcalamadı.
Kurcalamadılar çünkü ortada bir terör saldırısı ve o saldırıyı yapan teröristler vardı. Ortada o terör örgütünün katlettiği insanların cesetleri vardı.
Fransızların hepsi birlik oldu, muhalefeti iktidarı hepsi aynı çizgideydi, hepsi "bu bir terördür" dedi.
Çünkü mesele terörse aslında mesele ulusal güvenliktir, o halde memlekettir, vatandır, bu da her şeyin üzerindedir.
Bize bakıyorum da terör saldırısından sonra teröriste suç atmayıp, hükümeti suçlayanlar var, bu yaptıklarıyla bizzat örtülü şekilde terörü savunmuş oluyorlar.
Ulusal güvenliği hiçe sayıyorlar, zaten daha evvel Dışişlerindeki toplantıları dinleyip ulusal güvenliği kurda kuşa yem ettiler.
Dünyada herkesin hassas olduğu konularda en büyük duyarsızlıkları sergilediler hala da sergilemeye devam ediyorlar.
En vahşi terör saldırılarında bile aynı çizgide olunamıyorsa o halde sizde büyük bir sorun var demektir.
Derdiniz Erdoğan'ı sevmemek, istememek. Tamam sevmiyor, istemiyorsunuz. Ama bu duygularınızla gitsin de nasıl ama nasıl giderse gitsin anlayışını birleştirince bambaşka bir tablo çıkıyor ortaya.
Yahu terör bu, bunun bir adım ötesi memleketi top yekun satmaktır.
PKK saldırısında bile bu milletle aynı karede olamıyorsanız o zaman içinde bulunduğunuz art niyetten de daha fazlasına sahipsiniz sanki.