Protesto, polis, gazeteci, güvenlik, demokrasi, bu kavramlar konuşulduğunda hep Batı'dan emsal gösterirler.
"Avrupa'da şöyle ama bizde böyle" diye ahkam keserler. Artık bir klişe olmuştur bu söylem, söylendiğinde herkes sanır ki, Avrupa'da demokrasi dendi mi akan sular durur, polis şiddeti desen hiç olmaz, gazeteciler sonuna kadar özgürdür, güvenlik yasası mı ona ne gerek var.
İngiltere'de seçim yapıldı, yüzde 37 oy alan parti, tek başına iktidar oldu. Aynı süreçte bizde muhalefet koalisyon derdine düşmüş durumda.
Oysa Avrupa seçime giderken sandığı öyle bir kuruyor ki "aman kaçak olmasın da koalisyon çıkmasın" diye. Çünkü ekonomik ve siyasi istikrar için her zaman en iyisi tek başına iktidar.
İngilizler bu nedenle o çok tartışmalı dar bölge seçim uygulamasıyla sandığa gidiyorlar, bir bölgede en fazla oyu kim olursa milletvekilini de o çıkarıyor. Bu sayede koalisyon ihtimali asgariye iniyor.
İtalyanlar hep koalisyon yaptı, sonuç ortada, ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle sokaklarda her gün hükümet karşıtı gösteriler yapılıyor.
Artık onlar da vazgeçti koalisyondan, hem de İngilizler gibi ihtimalini asgariye falan indirmiyorlar direk yasaklıyorlar, yüzde 40'ı al, tek başına iktidar ol, yüzde 40 çıkmazsa, en fazla oy alan iki parti ikinci tura gidiyor ki, kazanan sadece bir parti olsun.
İç güvenlik paketi konusunda Başbakan Davutoğlu, Mart ayında Fransa örneği vermişti, "polis devleti olacağız" diye karşı çıkanlara.
"Bizde böyle ama Avrupa'da farklı" diyenler bir baksınlar Fransızlar ya da diğer Avrupa ülkeleri iç güvenlik meselelerinde neler yapıyorlar. Mesela bir örnek, Fransa'da hükümet son bir haftadır yeni bir istihbarat yasası getirmek için çalışıyor.
Bizde eksik olan ne kadar güvenlik unsuru varsa onların paketinde hepsi tamamlanıyor. Hadi şimdi Avrupa'yı örnek verenler bir de oraya laf söylesinler, "yeni istihbarat paketiniz özgürlükleri kısıtlıyor" diye.
Bir diğer konu basın özgürlüğü. Geçenler de Türkiye'yi dışarıya şikayet etmek için bir de belgesel hazırlamışlar.
Almanya'da bir köşe yazısı yüzünden 17 gazeteciye soruşturma açıldı, Fransa'da hakaret iddiasından bir gazetenin genel yayın yönetmeni göz altına alındı, İngiltere'de dinleme iddiası nedeniyle bir gazete komple kapatıldı.
Bir örnek de gazetecilere müdahaleden verelim. Geçen Şubat ayında İngiltere'de Daily Paragraph gazetesinin köşe yazarı Peter Oborne, bir İngiliz bankasında dönen dolaplarla ilgili makale yazdı, gazete yönetimi o yazıyı yayınlamayıp, köşe yazarını istifaya zorladı.
Adam şimdi işsiz sebep ne? Çünkü yazısında bahsettiği banka, gazetesinin en büyük reklam vereniydi, yazdıkları ise direk faiz lobisine dokunuyordu.
Taksim diye tutturanlar var bir de. Devlet gösteri için bir alan belirlemiş orayı adres gösteriyor, hani ortada hiç alan olmaza tamam ama devlet veriyor sana gösteri için koca bir meydanı, sen ille de Taksim diye olay çıkarıyorsun.
Avrupa'da bu işlerin nasıl olduğunu da gördük. Frankfurt'ta izin verilmeyen alana kimse giremedi, Hamburg'da izinli alanda bile müdahale vardı, İtalya'da öyle oldu hatta çok büyük olaylar çıktı, İngiltere'de polisin "giremezsin" dediği yere girmeye kalkanlar ise en sert müdahaleyle göz altına alındı.
Bence artık kimse Türkiye'yi Batı'ya şikayet ya da ihbar etmeye falan kalkmasın ya da kendi ülkemizi eleştirelim derken Avrupa'dan örnek vermesin.
Eğer ille de Batı emsali diyecek olanlar varsa onlar da İngiltere'de seçim sonuçları sonrası oyları düştüğü için peş peşe istifa eden 3 siyasi parti liderinin davranışını örnek göstersin.