Gezi olayları ve 17 Aralık birbirinin devamı olan darbe girişimleriydi. Tutmadı. Halkı sokağa dökme, yolsuzluk iddiası darbe getirmeyince şimdi ekonomik silahla tehdit başladı.
2013 Haziran-Gezi Olayları, açık bir darbe girişimiydi.
Halkı sokağa dökme yöntemi uygulandı.
Vandallık baş gösterince devreye polis girdi.
Aynı anda Batı'ya şikayetler başladı, "Türkiye'de polis şiddeti" yalanı gündeme getirildi.
17 Aralık, açık bir darbe girişimiydi.
Gezi'de halkı sokağa dökme yöntemi tutmayınca bu kez yolsuzluk iddiasına başvuruldu.
Yasa dışı dinlemeler ayyuka çıkmasına rağmen montajlı kayıtlar ön planda tutuldu.
Hükümet bazı tedbirler almak zorundaydı anında Batı'ya şikayet edildi.
Neydi o tedbirler, yalan ve hakarete alet olan sosyal medyaya yönelik bazı düzenlemeler.
"Türkiye'de internet yasaklandı" yalanıyla kara propaganda yapıldı.
Oysa Gezi'deki "polis şiddeti" de yalan çıktı, 17 Aralık sonrası "internet yasakları" da.
Batı, ihbar ve şikayet üzerine bu yalanları dillendirerek, Türkiye'yi dizayn etmeye çabaladı.
"Türkiye'de polis şiddeti var" bir yalandı. Avrupa ve Amerika'da ise gerçekti. Londra, Atina, Paris, Wall Street, Hamburg olayları görmezden gelinde. Londra, Atina ve Paris'teki olaylar polislerin sivilleri öldürmesiyle başlamıştı. Bunların üzerine bir de Ferguson katliamları geldi. Polis, o kadar suçlamayla karşı karşıya gelmişken 12 yaşındaki bir çocuğu bile öldürmekten geri durmadı.
"Türkiye'de internet yasaklanıyor" bir yalandı. Avrupa'da ise gerçeği vardı.
Mesela İngiltere'de 2011'deki Londra olaylarında Başbakan David Cameron bizzat kendi ağzıyla interneti kapatma tehdidinde bulundu. Almanya'da kullanıcı bilgilerini fişleyen yöntemlerle internete müdahale edildi.
Gözümüzün içine baka baka bize yalanlar söylediler, kendi yaptıklarını görmezden gelip, yapılmamasına rağmen bizi suçladılar.
Şimdi üçüncü raunda gelindi. 14 Aralık'taki paralel yapıya yönelik operasyonla başladı. "Gazeteciler tutuklanıyor, basına müdahale" yalanıyla Türkiye yine şikayet ediliyor.
Operasyonun gazeteci ve gazetecilikle ilgili olmadığı artık herkes tarafından biliniyor. Bizimkisi gazetecilere değil gazete ve televizyon adı altındaki üst akla yapılan bir operasyon.
Batı, bizi yine yalan ithamlarla suçlarken kendi gerçeklerini görmezden geliyor. 2006'da Almanya'da 17 gazeteciye yapılan operasyon vardı. Gerekçesi devlet sırrını ifşa iddiasıydı.
2008'de Fransa'da bir gazetenin genel yayın yönetmeninin evi basıldı. Gerekçesi hakaretti.
2011'de İngiltere'de gazete kapatıldı, süren dava sonucu 2013'de o gazetede çalışan 6 gazeteci tutuklandı. Gerekçesi gizli dinlemeydi.
14 Aralık'la birlikte Türkiye'ye yönelik ekonomik kriz korkusu yayma çabaları var. Polis şiddeti, internet yasakları, basın özgürlüğü palavralarıyla Türkiye'yi soyutladıktan sonra ekonomik kriz tehdidi savuruyorlar.
Rusya'ya benzerini yaptılar. Kiev'deki yönetim değişikliğinin ardından Rusya'nın Kırım'ı bırakmayacağı herkesin malumuydu. Orada başlatılan savaşta şu an Rusya'yı ekonomik dar boğaza soktular.
Rusya ise Türkiye ile yakınlaşıyor. Batı'dan darbe yiyen Moskova, Ankara'ya "batı senin için de aynı tehlike" diyerek bu krizde bizi yanına almaya çalışıyor. Tabi bunu yaparken de doğalgaz projesiyle geliyor hatta Şangay vaadinde bulunuyor.
Avrupa ise Türkiye'yi türlü yalanlarla suçladıktan sonra Rusya'yla yakınlaşmaya tepki gösteriyor. "Rusya'yı batırdık sizi de batırırız" tehdidini savuruyor.
Gezi'de halkı sokağa döktüler olmadı, 17 Aralık'ta yolsuzluk dediler olmadı, şimdi ekonomik kriz tehdidiyle son kozlarını oynuyorlar.
Ekonomik kriz tehdidi enerji üzerinden yapılıyor. Türkiye'nin son dönemde ekonomik açıdan enerji üssü haline gelme yolunda attığı adımlar var. Rusya'nın doğalgaz gücünü petrol fiyatlarını düşürerek kıran ABD, şimdi kaya gazı kartını oynuyor.
Amerika ve Avrupa, kaya gazı ile alternatif enerji peşine düştü. Ortadoğu'nun Türkiye merkezli enerji gücünü, kaya gazıyla kadük bırakmak niyetindeler.
Kaya gazı çıkarıp, işleme maliyeti açısından risk arz etse de yapılan çalışmaların yaydığı söylentiler ciddi bir tehdit algısını gündeme getiriyor.