İngiliz The Economist dergisinin referandum sonrası attığı bir kıtır da şudur: "Ülke hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda!" (Merkel de benzer şeyleri zırvaladı!)
Aslında her referandum, her seçim bir bölünme değil midir?
Evet öyledir. Ama buna demokratik bölünme denir. Böyle bir şeyi iç savaş başlangıcı gibi göstermeye çalışmak da "eşekliğin şeddelisidir." Daha doğrusu "eşşoğlueşşekliktir"...
Demokrasinin egemen olduğu ülkelerde halkın seçimlerde (referandumlarda) bölünmesi gayet doğaldır. Faydası vardır, zararı yoktur. Böylelikle halkın hem gazı alınmış olur hem de şiddete başvurmasının önü kesilmiş olur.
Seçimlerde halkın birlik ve beraberlik içinde tek adaya ya da tek partiye oy vermesini beklemek ahmaklıktır. Zira böyle bir şey ancak dikta rejimlerinde söz konusu olabilir... (Diktatör Kenan'ın Anayasa'sı yüzde 91,37'yle geçmişti...)
Keza anayasanın değişebilmesi için yapılan referandumlarda yüzde 70 ya da 90 oranında "evet" beklemek işi yokuşa sürmektir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sonuç çıkmaz, çıkamaz!
Şimdiki Fransız Cumhurbaşkanı yüzde 52 oyla seçilince Fransız halkı çok fena bölündü dediniz mi? Demediniz. Bilakis "işte demokrasinin gücü budur" diyerek tepişip durdunuz...
İngiltere AB'den yüzde 52'yle çıkma kararı alınca "en az yüzde 70 olmalı" diye itiraz ettiniz mi? Hayır. "Demokrasinin gücü" diyerek bastınız alkışı...
Ama 16 Nisan'da yüzde 52'yle başkanlık sistemine geçince "bunu kabul etmiyoruz, yenisi yapılsın" diyerek o gün bugündür zırlayıp duruyorsunuz...
Aslında ilgili kanun son derece açıktır: "Yüzde 50'yi milim geçen kazanır." Nokta!
Koca koca adamlar hiç utanmadan, gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Referanduma hile karışmışmış... Gerçekte "hayır" kazanmışmış... Referandum şaibeliymiş...
Açıkçası atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. İtiraz edenlere eşeği Niğde'ye sürmekten başka yol kalmamıştır...
İlle de şaibeli bir seçim arıyorsanız CHP'nin (sözde) kazandığı 1946 seçimine bakınız. O seçimde halk CHP'ye jandarmanın dipçiğiyle oy vermiştir. Buna rağmen oy sayımı gizli yapılmıştır... Alın size şaibeli seçim! Geviş getirip durun!
Öte yandan, istediğiniz sonuç çıkmayınca "darbe şakşakçılığı" yapmak hangi demokraside vardır?
Keza halkı, meşru iktidara karşı "kalkışmaya kışkırtmak" hangi demokratik ülkede söz konusu olabilir?
Ya da milleti birbirine düşürmek ve kırdırmak için kasıtlı yalan haberler uydurmak hangi medeni ülkede olabilir?
Kılıçdaroğlu gidecek mi?
Kemal Kılıçdaroğlu pişkinlerin kralıdır. Daha doğrusu pişkinliğin kitabını yazmış en büyük üstatlardandır...
Haliyle her seçim (referandum) sonrası Kılıçdaroğlu'nun gideceğini beklemek "cılkı çıkmış" bir bekleyiştir. Zira Kemal Bey kaybettiği seçim sonuçlarını "nalıncı keseri" gibi kendine yontmada çok beceriklidir...
Erdoğan'la olan mücadelesinde her zaman sınıfta kalan Kılıçdaroğlu, CHP içi iktidar mücadelesinde rakiplerine karşı aslan parçasıdır! İstisnasız her rakibini "suya götürür susuz getirir"...
Doğrusu Kılıçdaroğlu bu şekilde binlerce CHP'liyi tasfiye ederek sokak kedisi gibi kapının önüne koymuştur. Anlayacağınız bu işte kimse onun "eline su dökemez"...
Ayrıca SSK müdürünün seçimle değil kasetle CHP'nin başına geldiğini de unutmayalım!
Hasılı, bu çakma İnönü'yü demokratik yollarla kimse gönderemez...
Halkımız niçin Erdoğan'ı ve Ak Parti'yi benimsedi?
Erdoğan ve Ak Parti "yerli" olduğu için...
Erdoğan ve AK Parti "ecnebi" olmadığı için...
Erdoğan ve Ak Parti "Osmanlı" olduğu için...
Ak Parti "bürokrasinin partisi" olmadığı için...
Ak Parti "İttihatçı" olmadığı için...
Ak Parti'nin CHP'yle hiçbir "bağı" olmadığı için... (Bu arada Demokrat Parti'nin ve Adalet Partisi'nin mayası CHP'dir.)
Ak Parti, halka daha fazla "özgürlük ve ekonomik kalkınma" sunduğu için...
Sözün özü: Ak Parti, halkın "bizzat kendisi" olduğu için...