"Evet" çıkarsa:
-Bürokratik, jüristokratik ve askeri "vesayetler" dönemi sona erer. Ülke yararına olacak kararlar "hızlı ve pratik" biçimde alınmaya başlanır.
-Darbeler, darbe girişimleri ve darbe planları dönemi tarihe karışır.
-Fetret devirlerine neden olan "koalisyonlar" dönemi tarihin çöp sepetindeki yerini alır.
-Çift başlılık ortadan kalkar.
-Güçlü yönetim sistemi gelir.
-Atanmışların değil seçilmişlerin (halkın) borusu ötmeye başlar.
-Askeri yargının kalkmasıyla yargı tamamen sivilleşir.
-Krize neden olan bakan ve hükümet düşürme yöntemleri buharlaşır.
-İstikrarın bozulmasına ve zaman kaybına neden olan erken seçim, güvenoyu, yeni kabine kurma süreci, gensoru ortadan kalkar.
-Cumhurbaşkanı sorumlu olacağı ve gerektiğinde hakkında soruşturma açılabileceği için "dikta" iftiraları buharlaşır.
-Kayıt dışı ekonomiyle şu anda yaklaşık on beş bin lira olan milli gelir, AB ülkelerinin seviyesine çıkar. (Hemen değil tabii! Zamanla...)
-Türk lirasının değeri yükselir. Dolar ve Avro düşer.
-Halkımızın refah seviyesi yükselir.
-Terör örgütlerinin kökü kazınır.
-Türkiye önce bölgesel sonra da küresel güç olur.
-Vesayet odaklarının ve CHP'nin neden olduğu (yapay) gergin atmosfer yerini huzura bırakır.
-Yasama, yürütme ve yargı tam anlamıyla birbirinden ayrılır. Yani kuvvetler ayrılığı prensibi gerçek anlamda uygulanır.
-Meclis asli işine yani kanun yapma, yasama faaliyetlerine ve yürütmeyi denetleme görevine odaklanır.
-Keza yürütme de asli işine yani ülkeyi idare etme işine odaklanır.
-Yargı gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız olur. Yargılama ve denetleme görevine odaklanır.
"Hayır" çıkarsa:
Hiçbir şey olmaz! Yalnızca kârdan zarar edilir. Eski hamam eski tas kabilinden, yürürlükteki (darbeci ve vesayetçi) anayasa ile memleket yönetilmeye devam edilir...
-Erdoğan adı konulmamış (fiili) yarı başkanlık sistemiyle ülkeyi yönetmeye devam eder.
-Ak Parti iktidarı aynen devam eder.
-Ebedi muhalefet partisi CHP, yalanlarla dolanlarla muhalefette kalmaya devam eder.
-MHP Bahçeli'yle yoluna devam eder.
-HDP'nin teröre destek veren vekilleri ve üyeleri kodeste kalmaya devam eder.
-Terörle mücadele (FETÖ-PKK-PYD-YPG) hız kesmeden devam eder.
-Memleketin ve halkın yararına olacak yukarıda sayılan tüm güzellikler heba olur...
Sözün özü, memleket darbe ve vesayet tehdidi, koalisyon riski ve terör belası altında bir şekilde yoluna devam eder...
Uzlaşmasız anayasa olur mu?
Olur, hem de bal gibi, mis gibi olur. Tıpkı geçmişte olduğu gibi...
CHP ve HDP diyor ki: "Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleri olduğundan ancak uzlaşma ile yapılabilir. 16 Nisan'da oylanacak olan Anayasa değişikliği paketi uzlaşma ile yapılmadığı için geçersizdir..."
Peki, yeni bir anayasa ya da anayasa değişikliği yapılması konusunda CHP ve HDP gibi uzlaşmaya asla niyeti olmayan partilerle mutabakat nasıl sağlanacaktır?
İşte bu sorunun yanıtı yoktur!
Aslında CHP ve HDP, uzlaşma ya da mutabakat kelimesini yapılacak yeni bir anayasanın ya da anayasa değişikliğinin önüne takoz koymak ya da meşruluğunu baltalamak için dillendiriyor...
Herifler resmen bu sihirli kelimelerle demagoji yapıyorlar...
Açıkçası ülkemizde hiçbir anayasa mutabakatla falan yapılmamıştır. Tarihimiz buna en güzel şahittir.
Anayasanın yapılacağı dönemde kimin ağırlığı varsa, kimin sözü geçiyorsa anayasa onun tarafından yapılmıştır...
Gelin bu cümlenin sağlamasını beraber yapalım.
1921 anayasası yapılırken mutabakat sağlanmış mıdır? Hayır!
1961 anayasası yapılırken (demokratlara danışılarak) uzlaşma sağlanmış mıdır? Hayır!
Peki 1982 anayasası yapılırken konsensüs sağlanmış mıdır?
Elbette ki, hayır! Hatta o dönemde aleyhe propaganda yapmak bile yasaktı...
Bu anayasaların hepsini o dönemde borusu öten bürokrasi yapmıştır.
Keza 1924 anayasa değişikliği yapılırken farklı kesimlerle uzlaşma sağlanmış mıdır? Hayır!
Ya da 1971 anayasa değişikliği yapılırken mutabakat sağlanmış mıdır? Hayır!
Bu anayasa değişikliklerinin hepsi o dönemde güçlü olan vesayet odakları tarafından yapılmıştır...
Doğrusu bu anayasaların veya anayasa değişikliklerinin hepsi hiçbir uzlaşma sağlanmadan yapılmış sonra da millete onaylatılmıştır.
Tabii bunu yaparken de o dönemde borusu öten vesayet odakları halka onaylaması için gerekli (baskıcı) atmosferi oluşturmuşlardır... Çıkan sonucu da mutabakat gibi göstermişlerdir...
Eleştirecekseniz, bunları eleştirin!
Peki 16 Nisan'daki referandum için bunları söylemek mümkün mü?
Elbette ki, hayır!
Çünkü "hayırcı"lar her türlü karşı düşüncelerini özgürce seslendirebiliyorlar. Hatta bunu yalanlarla bile besleyebiliyorlar...
Keza "hayırcı"lar yerli ve yabancı medya organlarında kendi görüşlerini rahatlıkla dillendirebiliyorlar. Hatta ABD ve AB'nin her türlü desteğini almış durumdalar.
Anlayacağınız devlet bu heriflere propagandalarını yapmaları ve marifetlerini göstermeleri için her türlü imkanı sunmuş durumda...
Hayır oyu vermek isteyenin elini tutan yok yani. Evet oyu verin yönünde bir baskı da söz konusu değil. İşin sonunda hayır çıkarsa hapse girme durumu falan da yok! Daha ne olsun?
O yüzden hayırcılar yalandan boşuna ağlayıp zırlamasınlar... Son derece demokratik bir atmosferde referanduma gidiyoruz...
Doğal olarak bu dönemde Ak Parti'nin borusu öttüğü için anayasa değişikliğini Ak Parti (MHP ile beraber) hazırladı ve referanduma sundu.
Son kararı her zaman olduğu gibi gene halk verecek. Tıpkı diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi... Daha ne olsun?
Tahmin
Daha önce gerekçeleriyle yazdığım gibi, bana göre 16 Nisan'da "en az" yüzde 58 "evet" oyu çıkacak!