Kendisini ''OHAL'e karşı çıkan'' söylemlerinden, ''Yenikapı ruhunu bozan'' iğneleyici sözlerinden hatta ''FETÖ'nün darbesine karşı hükümetin hiçbir şey olmamış gibi davranmasını isteyen'' konuşmalarından tanıdığımız Kılıçdaroğlu sonunda fareyi yakaladı.
Normalde sabah ak dediğine akşam kara diyen, her daim abuk sabuk konuşan, tutarsızlığıyla ve yanardönerliliği ile meşhur olan Kılıçdaroğlu sonunda bizi şaşırtmayı başardı.
Nasıl mı?
Önce, Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak hakkındaki ''Seçimle gelenin hukuk kurallarının öngördüğü sınırlar içinde hareket etmesi gerekiyor. Hukuka aykırı hareket ediyorsa yargılanması gayet doğal'' söylemiyle ardından da CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'a ateş eden saldırganın ülkücü olduğuna dair iddialarla ilgili ''Bütün ülkücülerin en az bizim kadar vatansever olduğunu biliyorum...Böyle bir insan ülkücü olamaz. Ancak ülkücüleri karalar'' beyanıyla ters köşe yaptı.
Açıkçası bu iki söyleminden dolayı kendisini kutluyorum.
Gültan Kışanak kodese gireceğini biliyordu
Kodese tıkılmadan önce Kışanak, Zürih'te İsviçreli politikacı dostlarıyla, Zürih Belediye Başkanı'yla ve İsviçre medyasının temsilcileriyle bir araya geldi.
Öyle ki görüşmeler neticesinde Zürih ile Diyarbakır kardeş kent ilan edildi.
Pek tabii ki Kışanak, İsviçreli dostlarına; PKK'lılara yaptıklarından dolayı Erdoğan'ı ve atadığı kayyumlardan dolayı da Ak Parti hükümetini şikayet etti.
Hatta Zürih'ten Diyarbakır'a döndüğünde kendisinin paketlenerek kodese atılabileceğini iddia etti. Doğrusu iddiasında da haklı çıktı.
Doğal olarak Kışanak'ın hapse girebileceğine dair söylemleri İsviçre Medyasında geniş yer buldu.
Söylesenize Kışanak'ın hapsi boylayacağına dair söylemleri bir çeşit suçluluk psikolojisinden kaynaklanmıyor mu?
Onun bu durumu her an gözaltına alınmayı bekleyen bir suçlunun psikolojisine benzemiyor mu?
Devletin yurttaşlara hizmet için verdiği tüm olanakları PKK'nın imkanlarına sunan birisinin akıbeti kodes olmayacak da ne olacak!
Öte yandan İsviçreliler (Avrupalılar) DAİŞ'e karşı yürüttükleri savaşta PKK'lı teröristleri kuçukuçular gibi kullanıyorlar. Aslında aralarındaki temel ilişki de bundan ibaret. Kuçukuçuyla sahibi arasındaki doğal sevgi bağı gibi.
Dolayısıyla İsviçrelilerin (Avrupalıların) ülkemiz aleyhine ve teröristler lehine kullandıkları yaldızlı söylemler güçlü Türkiye ile olan maddi çıkarlarından dolayı dış politikalarına kesinlikle yansımıyor ve yansımayacaktır da.
Ortada birilerinin gazını almak için etkisiz, kısır tepkiler var sadece. Yani hepsi lafta kalıyor. Böylesi bir durumda PKK'lıları ve yandaşlarını çıldırtıyor tabii ki...
Tebessüm
Yaşlı adam, torunu ile sohbet ediyordu.
Bir ara çocuk dedesine:
''Dedeciğim gözlerini kapatır mısın?'' dedi.
Gözlerini kapatan dedesi de:
''Hayırdır evlat, gözlerimi neden kapattırdın?'' diye sordu.
Niye olacak dede, annem dün akşam; ''Deden gözlerini yumduğunda çok zengin olacağız'' dedi.Onu deniyorum.
Bunun gibi Batı da Türkiye düşmanlarına (FETÖ,PKK,DAİŞ,PYD ve YPG gibi) Türkiye'nin ölmesi halinde hem toprak sahibi hem de çok zengin olacaklarını söyleyip duruyor...
DAİŞ, Batı'nın veled-i zinasıdır!
Emperyalist Batı, Ortadoğu'da milyonlarca sivili katledince haliyle Müslümanlar da Batı'dan iyice nefret etmeye başladı...
DAİŞ denen aşağılık terör örgütü de bu nefreti fırsata çevirmeyi başardı.
Öyle ki, bu şerefsizler kendilerini, dünya çapında ''emperyalist Batı'ya meydan okuyan yegane güç'' olarak bir kısım cahil ve yoksul Müslümanlara yutturdular.
Sonuç olarak seksenden fazla ülkeden terörist devşirebilen ve ülke sınırı olmayan, küresel bir terör örgütü karşımıza çıkıverdi.
Öyle ki, bu katiller Kuzey Afrika'dan ithal ettiği teröristleri istediği yerde eğitip, silahlandırıp Irak ve Suriye'ye gönderebilecek bir güce ulaştı.
Demek ki DAİŞ'i gerçek anlamda bitirecek tek şey Batı'nın savaşa neden olan saldırgan emperyalist politikalarından vazgeçmesine bağlı.
Yoksa Musul'un DAİŞ'ten temizlenmesi DAİŞ'in sadece petrol gelirlerini kaybetmesine ve yer değiştirmesine neden olacaktır. Ama asla onu yok etmeyecektir.
Son tahlilde DAİŞ, Batı'nın veled-i zinasıdır. Onu nüfusuna geçirmek ve zararsız hale getirmek Batı'nın boynunun borcudur. Vesselam.
Söylesene Almanya, çocuk mu kandırıyorsun?
Almanya'nın Frankfurt kentinde 1 Kasım Dünya Kobani Günü kutlandı. Almanlar kutlamalara ''PKK ile aynı çizgide kabul edilen YPG, YPJ, PYD, YXK gibi terör örgütlerinin bayraklarının taşınmaması ve söz konusu örgütlerin propagandalarının yapılmaması'' koşuluyla onay verdi.
Ne yani koşullu onayından dolayı Almanya'yı tebrik mi edeceğiz?
Almanya'ya böyle bir kararı aldıran şey hiç şüphesiz Erdoğan korkusudur.
Almanya hem teröristleri kırmak istemiyor hem de Türkiye'nin vereceği tepkiden çekiniyor.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
Bayraklı olsa da olmasa da, propaganda yapsa da yapmasa da terörist her yerde terörist değil midir?
Teröre karşı amansız bir mücadele verdiğini her platformda seslendiren Almanya verdiği bu izinle baltayı taşa vurmuş olmuyor mu?
Söylesene Almanya! Normalde senin o teröristleri ve yandaşlarını tutuklaman gerekmiyor mu?
Sahiden sallayacakları paçavraları ve atacakları sloganları olmayınca Türkiye'nin olup bitene sesini çıkarmayacağını mı sanıyorsunuz?
Yok öyle yağma!
Terörle mücadele ettiğinizi iddia ediyorsanız delikanlı gibi gerçekten terörle mücadele edin.
Dansöz gibi kıvırtmayın! Kaypaklık etmeyin! Dürüst olun biraz yahu!
İngilizler çocuklara zulmediyor
İşin aslı İngilizler farklı etnik gruplar ile hiçbir zaman kaynaşmak istemediler. ?Ne geçmişte ne de günümüzde.
Hal böyle olunca son dönemde İngilizler arasında yabancı düşmanlığı ve İslamofobi S.O.S vermeye başladı.
Geçenlerde İngiliz hükümeti kaçak göçmen çocuklarını saptamak için devlet okullarına resmi yazı göndererek tüm öğrencilerin kimlik bilgilerini talep etti.
Anlayacağınız bu cadı avı neticesinde kaçak göçmen çocukları aileleriyle birlikte İngiltere'den kovulmuş olacaklar.
Aslında İngiltere'de sağlık ve eğitim bir insanın alması gereken en doğal haklar arasında sayıldığı için (istisnalar hariç) okullarda ve hastanelerde kimlik sorgulaması yapılmıyor...
Ama gel gör ki ırkçı politikalarıyla meşhur hali hazır İngiliz hükümeti iplemiyor bu kuralları.
Durumu çakan kaçak göçmenlerin artık çocuklarını devlet okullarına göndermeyeceklerini söylemeye gerek yok sanırım...
Sonuçta bu işin ceremesini yine zavallı çocuklar çekecek!
Kaderin şu işine bak ki, biz 3,5 milyon mülteciyi gıkımız çıkmadan ağırlamaya çalışırken bir zamanlar üzerine güneşin batmadığı ülke denen İngiltere yaklaşık 100 bin kaçak çocuğu yedi sülalesiyle beraber defetmek için bir tarafını yırtıyor.
Alın size vahşi Batı uygarlığından bir kesit...