Suudi Arabistan 1. Veliaht prensi Muhammed bin Selman, 2016 yılının Haziran ayında ABD'ye bir ziyaret gerçekleştirmişti. O süreçte henüz 2. Veliaht prensti ve hem devlet yetkilileriyle hem de aralarında Facebook'un kurucusu olduğu Mark Zuckerberg gibi Silikon Vadisi'nin önemli isimleriyle görüştü.
Tam da bu ziyaret esnasında Arap medyasında bir haber dolanmaya başladı. Haber, eski bir CIA çalışanı ve Obama'nın ekibinden Bruce Riedel'ın açıklamalarına dayanıyordu. Riedel, "ABD yönetimi yeni gelecek kralın kim olacağını bilmek istiyor. 1. veliaht prens Muhammed bin Nayef çok hasta. Bu yüzden en iyisi Muhammed bin Selman'ı daha iyi tanımak gerekir." şeklinde bir açıklamada bulunmuştu.
Elbette ki 1. Veliaht prensin hasta olduğu konusu bir yalandı. Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'ı yönetmesi için ABD düğmeye basmaya karar vermişti. Bunun için atılacak adımlar; Muhammed bin Selman'ı birinci veliaht prens olmasını sağlamak ve aynı zamanda Batı'nın seveceği bazı reformları hayata geçirecek doğru kişi olduğu konusunda kamuoyunu ikna etmekti. Gerçekten de şekilsel reformlar ve açıklamalar ard arda geldi. Muhammed bin Selman Mart 2017'de henüz 2. Veliaht prens iken Beyaz Saray'da Trump tarafından ağırlandı. Trump'ın damadı Kushner bu görüşmeyi sağlayan kilit kişiydi. Görüşmeden üç ay sonra Suudi Arabistan'ın gelenekleri darmadağın edilerek Muhammed bin Selman 1. Veliaht prens olarak atandı.
Muhammed bin Selman göreve gelir gelmez, muhalif olan yada olabilecek bazı alimleri tutuklattı. 500 milyar dolarlık NEOM projesini açıkladı. Sophia adı verilen başı açık bir robot kadına Suudi Arabistan vatandaşlığı verildi. Teknoloji, ilerleme, büyük modern kentler ve benzeri tüm söylemleri "ılımlı İslam" söylemi takip etti. "Önceden olduğumuz hale, tüm dinlere ve dünyaya açık ılımlı bir İslam ülkesine dönüyoruz" açıklaması, Muhammed bin Selman'ın neden başa getirilmek istendiğinin en açık işaretiydi aslında. Bu konuyu İsrail ile ilişkilerin yumuşaması gibi bir süreç izledi. Hatta daha da ileri gidildi. Suudi Arabistan Müftüsü ve Ulema Heyeti Başkanı Abdülaziz Al-i Şeyh, Kasım ayında yerel bir televizyon kanalında "Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'ı terör örgütü ilan ederek, İsrail ile savaşmanın caiz olmadığını söyledi"
Muhammed bin Selman'ın bir sonraki girişimi Filistin'in geleceği ve Kudüs üzerine oldu.
Tarihler 7 Kasım'ı gösterdiğinde Filistin Devlet Başkanı aniden Suudi Arabistan'a bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret, Trump'ın Filistin-İsrail için atadığı ve aynı zamanda damadı olan David Kushner'ın Riyad'ı ziyaretinden yaklaşık iki hafta sonra gerçekleşmişti. New York Times'ın haberine göre görüşmede veliaht prens Muhammed bin Selman, Mahmud Abbas'a hiç bir Filistinli liderin kabul edemeyeceği bir ABD planı sundu. Esasında bu, Kushner'in planıydı.
Mahmud Abbas, Filistin'e döner dönmez kendisine dayatılan ABD planını bölgenin birçok siyasetçisine telefonla bildirdi. Veliaht prens Muhammed bin Selman, Abbas'a Filistin'in başkenti olarak Doğu Kudüs'ün dışında, etrafı duvarlarla çevrili ve İsrail'in kontrolü altında olan Abu Dis bölgesini kabul etmesini dayatmıştı.
Kudüs, Trump yönetimi tarafından İsrail'in başkenti olarak tanındığında, İslam İşbirliği Teşkilatı'nı toplayan Türkiye'nin çağrısına Venezüella'nın dahi devlet başkanı sıfatıyla katılmasına karşın, Suudi Arabistan toplantıya Bakan Yardımcısı düzeyinde katıldı. Muhammed bin Selman, geleceği için Kudüs'ü de görmezden gelmişti.
Yakınlarını, akrabalarını, Suudi kraliyet ailesinin çok önemli üyelerini nasıl tutuklattığını, haraç kestiğini tüm dünya çok iyi biliyor zaten.
Trump yönetimi Muhammed bin Selman'a çok yatırım yaptı. Dolayısıyla her anı vahşet, diplomatik teamülleri yerle bir eden, uluslararası sistem açısından da kışkırtıcı olan, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi hassas bir ilkenin konusu olan Kaşıkçı cinayetinde tüm okların Muhammed bin Selman'ı göstermesi ABD için çok büyük bir sorun oluşturuyor. Olayın yaşandığı ilk günden beri ABD'nin bu işten haberdar olmadığını düşündüm. Bunun nedeni de yukarıda detaylı olarak anlattığım tüm bu sürecin böylesine bir cinayetten zarar göreceğini ve ABD'nin böyle bir bedeli ödemek istemeyeceğini düşündüğümdendi.
New York Times, İstanbul'a gelen ekipten bazılarının Muhammed bin Selman'ın en yakın koruma ve güvenlik ekibinden olduğunu söylediğinde ABD için yeni bir krizi haber vermiş oldu aslında.
Bakalım Trump, Kushner, Netanyahu ve Muhammed bin Zayed bu işin içinden nasıl çıkacaklar? Zira onlar için en sorunlu konu, bu işten Muhammed bin Selman'ın yaratmaya çalıştıkları reformcu imajının zarar görecek olması. Dolayısıyla konuyu farklı zeminlere çekecek açıklamalar gelebilir ABD tarafından. Muhammed bin Selman gözden çıkaracakları biri değil henüz.