İdris Kardaş

İdris Kardaş

28 Eylül 2018, Cuma

Türk-Alman ilişkilerinin seyri ve Alman medyası

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya ziyareti bizden çok Alman medyasında konuşuluyor. Ziyaret öncesinde yazılmayan analiz, yapılmayan provokasyon kalmadı. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsında düşünce özgürlüğünün sınırlarını aşan birçok cümle kuruldu son birkaç gündür. Ziyaretin iptal edilmesinden karşılamanın seviyesinin düşürülmesine, yemek davetinden basın açıklamasına kadar her detayla ilgili hükümete ve davet sahibi Cumhurbaşkanı'na baskı yapmaya çalıştılar. O halde şu soruyu sormamız gerekiyor.

Türkiye ile Almanya ilişkilerinin düzelmesi konusunda her iki yönetimin de önemli açıklamaları ve iradeleri söz konusuyken, ilişkilerin kötüleşmesindeki en büyük pay sahibi olan Alman medyasının bu saldırıları ne anlama geliyor?

Bununla birlikte şu noktayı da düşünmemiz gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan özelinde; diktatör, İslami diktatörlük, DAEŞ eşitlemeleri, otoriter yönetim, gibi algı operasyonlarını 2013 Gezi darbe girişiminden bu yana aralıksız her gün sürdüren Alman medyasına rağmen ilişkiler nasıl düzelebilir?

Almanya ile yaşanan sorunların başlıkları çok net.

En uzun soluklu sorun alanımız 90'lardan beri devam eden PKK'ya olan destek ve sağlanan meşruiyet alanı. PKK'nın tüm finansal ve siyasi lojistik üssünün Almanya'da olduğunu bilmeyen yok. Bunun yanında medyada da çok ciddi bir meşruiyet ve haklılık desteği görüyor örgüt. PKK, Kandil'den video konferanslarla ülkenin en büyük stadyumlarında mitingler yapabiliyorken, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın böyle imkana sahip olmaması gibi kimsenin izah edemeyeceği, anlamlandıramayacağı sorunlar yaşadık Almanya ile.

PKK'nın yanında radikal sol örgütlerin de en büyük toparlanma, büyüme ve gelişme alanı yine Almanya. Aynı şekilde lojistik, finansal ve meşruiyet desteği açısından Almanya, bu sol örgütler için vazgeçilmez bir konumda.

Son zamanlarda FETÖ'cülerin de uğrak yeri oldu Almanya. 15 Temmuz'un en önemli ismi, Akıncı üssü iddianamesinde terörist Gülen'den sonra gelen ikinci isim olan Adil Öksüz olmak üzere birçok FETÖ'cü Almanya'da serbest bir şekilde dolaşıyor. Darbe sabahı Akıncı üssünde yakalanmasına rağmen, Öksüz'e akademisyen gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla FETÖ konusu da bir başka sorun alanı.

Tüm bu örgütlerin tamamının Alman medyasında, sivil toplum kuruluşlarında, düşünce hayatında, sosyal hayatında çok etkin olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun tek nedeni kendilerine Alman devleti tarafından sağlanan meşruiyet alanıdır elbette. PKK'nın Almanya tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen bu konuda çok büyük bir ağırlığı var Alman siyasetinde.

Almanya'nın vereceği karar şudur. Türkiye'nin yıllarca mücadele ettiği terör örgütü PKK başta olmak üzere, 15 Temmuz'da seçilmiş meşru iradeye darbe yapmaya kalkışan FETÖ ve diğer örgüt üyelerine verilen desteğin kesilmesi, bunların meşruiyet alanlarının sınırlandırılması ve dolayısıyla da Alman medyasının eleştirel ancak düşmanca tavrının artık son bulması gerekiyor. Zira basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü gibi kavramların arkasına sığınmak bir çözüm getirmez. Türkiye'de bulunan hiç kimse eleştiri sınırları içerisinde yapılan yayınları sorun etmiyor. Ancak iki yönetim arasında kriz çıkaracak boyutta düşmanlaştıran haksız bir nefretin objesi haline getiren bir Alman medyasına da artık eleştiri sınırlarına doğru çekilmesi gerektiği hatırlatılmalı. Zira bu nefret söylemi böyle devam ederse ikili ilişkiler kriz potansiyeli barındırdığı için sürdürülebilir olmaz.

SON DAKİKA