İngiltere'nin 1800'lü yıllarda yaşamış eski Başbakanlarından Lord Palmerston'un ""İngiltere'nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır" sözü; diplomaside ve uluslararası ilişkilerde pragmatizmi merkeze alan bir süreci günümüze kadar getirdi. Bu ilke, söz konusu devletin çıkarıysa bugün yakın ilişki kurduğunuz ile daha soğuk ilişki kurabilir, uzak olduğunuz bir devlet ile yakınlaşabilirsiniz anlamına geliyordu. Dolayısıyla devletlerin dış politikalarında bir esneklik söz konusu olması sonucunu doğuruyordu. Zira devletler, insani duygularla hareket eden organizasyonlar değildi. Ancak bu ilkeyi de içeren pür pragmatizm sonucu devletlerin sadece kendi çıkarlarını merkeze alarak kurdukları uluslararası sistem birçok ahlaki, etik ve siyasi sorunları da doğurdu. Yaşanan iki dünya savaşı, ulus devlet süreçleri, soğuk savaş dönemi.
"Mutlak dost yada düşman yoktur" ilkesi moda deyimle çok aktörlü, değişkenli, gücün merkezinin sürekli hareket ettiği bugünün dünyasında artık devletler arası ilişkilerin niteliğini belirlemekte yetersiz kalıyor. Zira artık "mutlak müttefiklik diye bir şey de yoktur" durumuna gelmiş bulunuyoruz. Bu durum, karşıdakini mutlak dost yada mutlak düşman şeklinde tanımlayamamanın bir adım ötesi olarak okunabilir. Dost, düşman ayrımlarının belirsizleştiği günümüzde, artık "mutlak müttefik yoktur" ilkesi hakim.
Sayısız örnek verebiliriz bu konuda. Asya'dan, Afrika'dan, Kuzey yada Güney ülkelerinden, Ortadoğu'dan, Avrupa'dan ve Amerika kıtasından. Bu coğrafyalarda birçok devlet, iyi ilişki kurdukları devletlerle mutlak müttefik olarak görülemiyorlar. İlişkinin zemininde yer alan birçok konu başlığında farklı düşüncelere hatta çıkar çatışmalarına tanık olabiliyorsunuz. Mesela Türkiye ile İran müttefik iki ülke mi? Dünyanın ambargo ile izolasyona tabi tuttuğu bir durumda bu ambargoya uymayacağını dile getiren Türkiye, aynı zamanda Suriye konusunda İran ile egemenlik sahası bakımından çatışma halinde. Yada Türkiye ile Rusya müttefik iki ülkedir diyebilir miyiz? Bunun cevabı hangi konu başlığından bahsettiğinize bağlı. Örneğin devletlerin en stratejik konu başlıklarından olan savunma sanayi ve enerji alanlarında işbirliğini konuşuyorsak evet; iki ülke arasında belirli bir derecede müttefiklikten bahsedebiliriz. Ancak Suriye konusunda siyasi olarak çatışmasak da masanın karşılıklı taraflarında oturuyoruz Rusya ile. İdlib örneğinde olduğu gibi çok büyük anlaşmalara da imza atabiliyoruz ancak müttefik olarak değil, karşılıklı olarak anlaşma yapmış iki ülke olarak bunu başarıyoruz. Bir örnek de uzaklardan verelim. ABD ile Kanada dünyadaki herhangi iki ülkeden çok daha fazla birbirlerinin müttefiki olan ülkeler. İki ülke ilişkileri ekonomik, askeri, sosyolojik, kültürel birçok açıdan müttefiklik düzeyini aşan bir bağımlılık seviyesine ulaşmış durumda. İki taraflı ticaret hacmi - mal ve hizmetlerde günde 1,7 milyar dolardan fazla - ve insandan insana temasta - her gün ülkeler arasında yaklaşık 400.000 insanı etkiliyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ilişki yok neredeyse. Ancak ABD yönetimi son zamanlarda Kanada ile muhteşem sertlikte bir ilişki yürütüyor. 24 yıllık NAFTA anlaşması bir anda sonlandırılıyor, Kanada Başbakanı'na hakaretler edilip müttefiklik ilişkisinin dışında yeni bir ilişki biçimi tanımlanıyor. Suudi Arabistan ile Kanada ilişkilerinin bozulması sırasında ABD bir anda Suudi Arabistan tarafında konumlanabiliyor.
Devletler arası ilişkilerde "mutlak müttefiklik diye bir ilişki biçimi de yoktur" ilkesi, devletin dış politikasını dengesiz, marjinal yada güvensiz yapmaz. Zira müttefiklik ilişkisini konu başlıklarına göre belirlediğiniz ölçüde kiminle hangi konuda ne kadar yol yürüyebileceğinizi biliyor oluyorsunuz. Dolayısıyla sürekli olarak Türkiye'nin dış politika ekseni Doğu'ya mı kayıyor, Batı'ya mı sorularını sormanın bir değeri yok artık. Türkiye, konu başlıklarına göre bir ülkeyle müttefiklik ilişkisi kurabileceği gibi, başka bir konu başlığında tam karşısında yer alan başka bir ülkeyle de benzer ilişkiyi kurabilir. Mutlak dost yada mutlak düşman yoktur bunu biliyorduk. Ama artık mutlak müttefikliğin de olmadığını görmemiz lazım.