ABD Başkanı Trump'ın konuşmasını dinledikten sonra, kürsüsünde konuştuğu Birlemiş Milletler'in kuruluş şartının birinci maddesine göz atmak ihtiyacı hissettim.
Birleşmiş Milletler'in amacının saptandığı birinci maddede ne yazıyor birlikte bakalım.
"Uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, uluslararasında dostça ilişkiler geliştirmek, uluslararası işbirliğini sağlamak, uluslararası sorunların çözüm bulduğu bir merkez olmak."
Trump'ın konuşmasına baktığımızda tüm bu maddeleri nasıl tek tek yerle bir ettiğini çok açık görebilirsiniz. Mesela İran konusunda hiç olmadığı kadar net ve sert bir düşmanlaştırma konuşması yaptı. Sadece İran'a mı? Kendi müttefiklerini tek tek tehdit etti ve her birine ültimatom verdi. İlk amacı uluslararası barış ve güvenliği sağlamak olan Birleşmiş Milletler çatısı altında nefret ve düşmanlık tohumları ekti dünyanın dört bir yanına.
Kimi devletleri ekonomi üzerinden, kimisini siyaset, kimisini de terör üzerinden düşman ilan etti.
Uluslararası işbirliğini sağlamak amacıyla kurulmuş BM'nin çatısında, devletler arasındaki işbirliklerinden küresel kurumların varlıklarına kadar tamamının varlığını sorgulamaya açtı. Tamamını ABD çıkar merkezli bir bakış açısıyla yerden yere vurdu.
BM'nin başta hatırlattığım "Dostça ilişkiler geliştirmek" maddesini ise herhalde sayısız defalar ihlal etti Trump, o kürsüde. Övgüyle bahsettiği Kuzey Kore, İsrail gibi ülkelerin dışında herkesi azarladı kendince.
Elbette bu konuşmayı Trump'ın hoyratlığına yada "kovboyluğuna" bağlamak yanlış olur. Zira kendi içerisinde tutarlı bir söylem yürütüyor Trump. Bu söylemlerle Başkan seçildi ve bugüne kadar bu söylemlerin pratiğine her alanda şahit olduk açıkçası. Ticari anlaşmalardan çekilmesi, tüm önemli ticari partnerlerine öldürücü vergiler getirmesi, BM İnsan hakları konseyinden ve diğer tüm küresel kurumlardan çekilme kararları alması gibi birçok konuda adımlar attı Trump.
Ancak BM kürsüsünden böyle bir konuşma yapma cüreti göstermemesi gerekiyordu. Zira, BM sadece ABD'nin ev sahipliğinde bir kuruluş. Kurulurken de, gelişirken de birçok devletin önemli katkıları ve milyonlarca insanın emeği söz konusu burada. Elbette hataları, eksikleri, yanlışları, yapamadıkları birçok şey var. Ancak toptan reddedilecek bir kurum olmamalı BM. Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi daha işlevsel, küresel adalet ve barışa daha çok katkıda bulunabilmesi için eleştirilebilir ve reform önerebilir herkes. Ancak toptan reddetme ve yok olması için çaba sarf etme ne ABD'nin, ne de İsrail Savunma Bakanı'nın konuşmasının hemen ardından Trump'a verdiği destek mesajından gördüğümüz üzere İsrail'in haddinedir.
Peki ABD ve İsrail neden BM ve diğer küresel kurumlara karşılar?
Elbette bunun birçok nedeni var. Küreselleşmeyi tüm kurumlarıyla ve felsefesiyle reddetmeleri bunun ilk sebebi olabilir. Trump tarafından, ekonomik olarak yük görüldükleri de bir gerçek. Ancak bence stratejik olarak bu kurumların varlığı, özellikle İsrail'in istediği gibi hareket etmesinin önünde bir engel, bir ayak bağı olarak görülüyor. BMGK'nın aldığı birçok karar İsrail tarafından uygulanmasa da meşruiyet sorunu doğuruyor. İşledikleri insan hakları ihlalleri, Kudüs'ü başkent yapma kararları gibi birçok konu BM ve onun ilgili kurullarında hep sorgulanıyor. Özellikle ABD ve İsrail için bir utanç oylamasına dönüşen BM Genel Kurulu'nda yapılan Kudüs oylaması, her iki ülkenin BM'ye bakışını daha da netleştirdi gibi görünüyor.
Dolayısıyla Trump'ın Birleşmiş Milletler kürsüsünden yaptığı konuşma, kendi kişisel hoyratlığından, kabalığından yada bir nevi kovboyluğundan değil; bilerek, isteyerek, üstüne basa basa, BM kuruluş antlaşmasının ilk maddesindeki değerleri yok saydığı, değersizleştirip itibarsızlaştırdığı bir konuşmaydı. ABD ve İsrail gibi ülkeler; BM ve diğer uluslararası yapıların varlığını, meşruluğunu, anlamsızlığını vurgulayıp bunları çürümeye bırakmak istiyorlar.
Bunun tam karşısında, küresel barış ve adalet talebini dillendiren Türkiye gibi ülkeler var. Daha doğru bir tanımlamayla, Türkiye bu ülkelerin başını çekiyor. BM gibi yapıların varlığını önemseyen, olmazsa kaos ortamlarının oluşacağını dillendiren, buna mukabil BMGK'nın reforme edilerek daha işlevsel ve anlamlı olabileceğini söyleyen bir direniş hattı oluşuyor. Bu hattın başını da Cumhurbaşkanı Erdoğan çekiyor.