Brunson'a 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi ve cezaevinde yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi. Bu not elimizin altında dursun.
Gelelim tepkilere.
Dünden bu yana özellikle sosyal medya üzerinden gelen tepkileri üç sınıfa ayırmak mümkün.
İlk grupta her türlü hakaret ve küfür cümlelerini durmadan sıralayan FETÖ üyeleri var. Üç şekilde tepki veriyorlar. Öncelikle "hani yargı bağımsızdı, dünyaya rezil olduk" diyenler var. Bunu, "hani ABD'ye kafa tutuyordu Cumhurbaşkanınız, ne oldu" diyenler izliyor. FETÖ üyelerinin en son grubunu da kendini AK Partili gibi gösterenler oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a olan inancın ve güvenin sarsıldığı algısını oluşturmaya çalışıyorlar. "Yenildik, kaybettik, boyun eğdik" üzerine şekillenen tepkiler veriyorlar. Bu tepkiyi veren herkes FETÖ üyesi değil elbette, bazıları samimi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gönül verenler. Onlara da değineceğim.
Gelelim konuya verilen tepkide ikinci gruptakilere. Bu grubu muhalefet cephesi oluşturuyor. Çok doğal bir şekilde, bunu da eleştiriyorlar. Ancak serbest bırakılmadığında ve yargının bağımsızlığına halel getirmekle eleştirdikleri iktidarı, bu kez serbest kaldı diye eleştiriyorlar. Çok açık bir tutarsızlık izliyorlar. Ancak kendileri çok tutarlı bir muhalefet yaptıklarını düşünüyorlar. Bunda da sorun yok tabi.
Ancak, muhalefetin kafasının karışık olduğu bir nokta daha var. Konuyu siyasi boyutta mı yoksa yargı boyutunda mı ele alacakları konusunda kafaları karışık. Son mahkemede eğer Brunson tahliye edilmeseydi diye muhtemelen hazırladıkları tepkilerin aynısını tahliye edildiğinde de veriyorlar.
Gelelim üçüncü gruba. Bu grupta samimi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gönül veren ve dış politikadaki dik duruşunu her şeyin merkezine koyan vatandaşlar var. Bu insanlar samimi olarak "boyun mu eğdik, karşılığında bir şey almadan neden verdik" sorularıyla tepkilerini dile getirdiler.
O halde birlikte bakalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan basit bir Brunson konusunda boyun eğecek bir yapıda mı?
2009 yılındaki "One minute" çıkışından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem şahsına hem de siyasetine saldırılar başladı malum. O günden bu yana bir adım bile geri adım atmadı Erdoğan.
Tam tersine Filistin konusundaki haklı çıkışıyla daha etkili bir lider haline geldikçe çok daha net bir direniş hattı oluşturmaya başladı küresel sisteme karşı.
Dünya beşten büyüktür söylemi sadece bir slogandan ibaret değil, tüm adaletsizliklerin merkezine çomak sokmak anlamına geliyordu. "One minute" çıkışının bir devamıydı. NATO üyesi ve AB'ye aday olan demokratik bir ülkenin küresel adalet ile ilgili çıkışları en büyük sorun oldu bu yapılar için. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu iyi kullandı ve sistem içinde kalarak, sistemin araçlarıyla eleştirilerini yapmaya devam etti.
Mısır'da darbeye karşı çıkarak ve hala bu konuda tek bir geri adım atmayarak dünyaya adalet ve demokrasi dersi verdi Cumhurbaşkanı.
Türkiye'nin maruz kaldığı tüm haksızlıkları, tüm saldırıları, saldıranların merkezinde eleştirerek ve muhataplarının gözünün içine bakarak haykırdı Erdoğan hep.
Beyaz Saray'a gidip Trump'a YPG ile terörle işbirliği yapmaktan vazgeçin diyen de Erdoğan'dı; Almanya'da Merkel'in yüzüne teröristleri koruyorsunuz, uluslararası hukuku çiğniyorsunuz diyen de oydu.
ABD ve İsrail'in varlık yokluk meselesi olan Kudüs'ün başkent ilan edilmesi konusunda ilk dakikadan beri tüm dünyayı ayağa kaldıran Erdoğan oldu. Katıldığı her uluslararası toplantıda Filistin ve Kudüs konusunda dikkatleri bu noktaya çektiğini Kılıçdaroğlu dışında kim inkar edebilir?
Büyük devletlerin ağızlarından kan damlayarak gözlerini diktikleri Afrika'ya insani ve eşit bir şekilde yaklaşarak; yatırımlar yapan, yardım eden, destek olan, onların sesi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başkası olmadı. İlk defa bir "beyaz" ülkenin lideri bu topraklara gönül köprüsü kurmaya geldi. Bu ilişki biçiminin hangi büyük devletleri nasıl rahatsız ettiğini, Türkiye'yi bu yaklaşımından vazgeçirmek için meşru, gayri meşru nasıl yollara girdiklerini çok iyi biliyoruz.
İran'a yapılan ambargolara karşı koyan da Erdoğan oldu, İran'ın Suriye'de yaptıklarına sesini yükselten de yine kendisiydi.
ABD'lilerin emir eri olan Körfez ülkelerinin akrabaları olan Katar'lıları ekmek bulamayacak bir noktaya getirmelerine karşı koyan da Erdoğan idi; oraya Türk askeri göndererek darbeyi önleyen de, gıda ve diğer yardımları Katar'a ulaştıran da yine Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.
İdlib'te milyonlarca insanın konvansiyonel yada kimyasal silahlarla ölmesini önleyen de, göç yollarındaki botların medeni Batı ülkeleri tarafından bile isteye batırılarak çocukların, kadınların kıyıya vurulmasını önleyen de yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başkası değildi. Bütün dünyanın gözlerini dikip yüzyılın en büyük sivil katliamlarından birini bekledikleri bir anda tüm küresel dengeler ve diplomatik girişimleri başarıyla sürdürüp İdlib'te barışı getirmesi başlı başına büyük bir gurur kaynağı ve mazlumlar için bir zaferdir Türkiye için.
Kendisine yönelik 15 Temmuz işgal girişimini milletiyle birlikte boşa çıkaran da, hemen 15 Temmuz sonrası Suriye'de terör ordusu kurmaya çalışan ABD'nin planlarını bozarak Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını yaparak hem Türkiye'yi hem de bölgeyi terör belasından kurtarmaya çalışan da yine Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.
Katıldığı her uluslararası toplantıda dünyada yaşanan ne kadar zulüm varsa kimseden çekinmeden, hesap kitap yapmadan, sırf mazlumların sesi olabilmek için haykıran da Erdoğan, bunu uluslararası hukuk ve sistem içerisinde yapıp marjinal bir lider olmamayı başaran yine kendisi.
Listeyi istediğiniz kadar uzatın. Zira bitmez. Herkes istediğini inanmakta özgürdür. Zira böyle bir ülkede yaşıyoruz. Bütün bilgiler ve yaşanmışlıklar herkesin gözü önünde oluyor. Bilgiye ulaşmak da çok kolay artık bu çağda. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özellikle dış politikasında dik duruşuyla, ülkesinin menfaatini korumasıyla, boyun eğmemesiyle ilgili en ufak bir örnek dahi bulamazsınız. Politik hatalar, eksiklikler, yanlışlar olabilir. Bunlar insanın ve siyasetin doğasında var. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve siyasetini bahsettiğim bağlamda eleştirmek hem gerçeklere hem de vicdanlara sığmaz.
Erdoğan, bırakın kendi ülkesinin çıkarlarını, mazlum halkların ülkelerinin çıkarlarını dahi korumakta çok hassas davranan bir lider. Bu da ülke olarak bizim en büyük gururumuz.
FETÖ'cülere yada muhalefete diyecek bir şey yok. Ancak özellikle Erdoğan'a gönül vermiş samimi olarak üzülen insanlara bunları hatırlatmak da bizim boynumuzun borcu.
Elimizdeki sınırlı bilgilerle, ülkeler arasındaki ilişkilerin detaylarını bilmeden Brunson'ın tahliye kararını eleştirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugüne kadarki pratiklerini, nasıl dik durduğunu, ülkesini ve milletinin menfaatleri için yıllardır nasıl kavga verdiğini, nasıl bugüne kadar kimsenin söylemeye dahi çekindiği konuları haykırdığını, neden göz ardı ediyoruz?