Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib konusunda tüm dünyanın umutla beklediği sonucu dün Soçi'de açıklayarak uluslararası kamuoyunun gündemindeydi.
Önce Tahran'daki toplantıda, İranlıların kimseye haber vermeden yaptıkları canlı yayında, Erdoğan'ın sivillerin hayatının korunması konusundaki ısrarını tüm dünya vicdanı izledi.
Putin ve Ruhani'nin mimiklerini dahi oynatmadıkları Tahran toplantısında, Erdoğan; yeter ki operasyon olmasın, sivillere zarar gelmesin, yüzbinlerin hayatının kaybı, milyonların göçüyle sonuçlanacak bir süreç oluşmasın diye ısrarla bir ateşkes iradesi ortaya koydu.
Bu toplantıda Putin'in; "ama teröristler o bölgelerden Tartus, Himeymim ve diğer üslerimize saldırıyorlar, ağır silahları var" diyerek İdlib operasyonunun zeminini oluşturmaya çalıştığını buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; "Rusya'nın güvenlik kaygılarını ortadan kaldıracak formüller bulabiliriz ancak bölgenin zamana, sabra ihtiyacı var" dediğini hatırlıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran'dan döndü ve tüm dünya Türkiye'nin o masada gösterdiği iradeyi çok açık destekledi. Erdoğan bu sonuçla devam edilmeyeceğini çok iyi biliyordu. Zira gerek insani felaket gerekse de doğacak siyasi ve diğer sonuçlar yapılacak daha çok şey olması gerektiğini gösteriyordu.
Batı dünyası kendi çıkarları doğrultusunda İdlib'e yapılacak bir operasyona karşı çıkarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arkasında daha sağlam bir şekilde irade gösteremedi. Birkaç cılız açıklama ile İdlib'i kaderine çoktan terk etmişlerdi bile. BM, en başından beri işlevsiz bir şekilde toplanıyor, vetolar ve diğer araçlar İdlib için de bir şey ifade etmiyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm dünyanın en büyük felaket olarak beklediği senaryoya karşı son hamlesini yaptı ve Putin ile görüşmek üzere Soçi'ye gitti. Toplantı öncesinde umut dolu açıklamalar yapması belki birçoğumuz için geleneksel ezberler gibi göründü. Ancak İdlib halkı için bu umut hayatta kalmakla eşdeğerdi.
Erdoğan ile Putin'in, her iki ülkenin savunma bakanları tarafından imzalanan mutabakatı kamuoyuna duyururken gerçekten de büyük bir diplomatik zafer elde edildiğini çok açık gördük. Hem Rusya'nın hem Türkiye'nin hem de ılımlı muhaliflerin en azından şu anda ortaklaşabilecekleri bir sonuç ortaya çıktı. Birlikte bakalım.
Rusya, rejimin İdlib'e saldırmaması konusunda garanti verecek ve kendisi de elbette bu konuda bir operasyonu başlatmayacak.
Rusya üslerine saldırıların önüne geçilmesi ve Halep-Lazkiye-Hama ve Şam karayollarının güvenceye alınması için silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulacak.
Bu bölgede olası provokasyonların olmasının önlenmesi için Türk ve Rus birlikler birlikte önlem alacak.
Bu mutabakatın sonucu olarak milyonlarca insanın hayatı deyim yerindeyse kurtulmuş oldu. Elbette sahadaki sonuçları izleyeceğiz, ancak Rusya'nın Türkiye ile kurduğu bu ilişki zemini söz konusu gelişmeleri etkileyecek en önemli faktör olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan insanların hayatının korunması ve büyük felaketlerin ortaya çıkmasının önüne geçerek tüm dünyaya çok değerli bir mesaj ve ders verdi. Bu ülkenin vatandaşı olmak böyle zamanlarda ayrı bir onur kaynağı oluyor elbette.
Son olarak İran'ın İdlib ve genel olarak Suriye'deki savaştaki rolüne de değinerek bitirelim.
Tahran'dan çıkmayan çözüm, Soçi'den çıkıyorsa İdlib ve Suriye savaşına İran'ın nasıl yaklaştığını çok iyi görmemiz gerekiyor. Türkiye ve Rusya'nın daha on gün önce Tahran'da ortaya çıkmayan ateşkesi Soçi'de yakalaması İran'ı gerçekten de açığa düşürdü.
Türkiye ile Rusya'nın Soçi'de mutabakat imzalayacağı günün sabahında, İran Dışişleri Sözcüsü Behram Kasimi'nin; "İdlib'e yönelik askeri operasyonda yer almayacağız" açıklaması da işte bu açığa düşmek konusunda ön almaya yöneliktir. Türkiye ile Rusya'nın ateşkes dediği bir ortamda İran'ın savaş istemesi algı açısından sorun olacağı için bu açıklama alalecele gerçekleştirildi gibi gözüküyor. Soçi mutabakatının önceden İran'a söylenmesi de, İran'ın anlaşmada kendini dışlanmış hissetmesin diye "onurlu çıkış" anlamına geliyor. Elbette İran'ın bugüne kadar Suriye'de milis güçler ve yabancı teröristler ile işlediği katliamları da kimse unutmuş değil elbette.