Ülkelerin ekonomik büyümesinin ardında yatan en önemli etkenlerden birinin kredi büyümesi olduğunu söylüyor işin uzmanları. Bu noktada Türkiye'nin durumu pek de iç açıcı değildi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle bankacılar ile yaptığı toplantılarda, bankaların kredi kullandırmadaki isteksizliğini ve özellikle ipotek gibi konuların sanayicileri, KOBİ'leri zorladığını sık sık dile getiriyordu. Kredi alamayan işletme hacmini büyütemiyor, yeni istihdam alanı yaratamıyor ve bu döngü sonunda ekonomi de istenildiği ölçüde büyüyemiyordu. Dolayısıyla krediye erişim, özellikle KOBİ'ler ama büyük sanayiciler için de çok zor şartlara bağlıydı. Bunda 2001 krizi sonrası sıkı uygulanan bankacılık politikalarının etkisi var kuşkusuz. Bir dönem iş dünyası içerisinde danışmanlık yaptığım için bu sorunları teorik olarak değil pratikte görme şansım olmuştu. Yatırım için olmazsa olmaz kredi faktörü neredeyse imkansız şartlara bağlıydı. Ancak bu sorunlara çözüm bulmak için çok değerli bir kurum çıktı ortaya. Kredi Garanti Fonu. KGF ile piyasaya çok büyük krediler açıldı. Bu da ekonomide kıymetli bir büyümeyi sağladı. Rakamlar çok büyük. Birlikte bakalım.
2017 Mart ayında Hazine Müsteşarlığı ile KGF arasında imzalanan protokolle 200 Milyar TL'lik kefalet desteği sağlanmaya başlandı.
2018 Şubat ayında ise bu kredilerin geri dönüşünden 5 Milyar TL, yeni paket olarak da 50 Milyar TL kefalet limiti açıldı.
Geçtiğimiz hafta ise son protokolle birlikte 200 Milyar TL'lik paketin geri dönüşünden 35 Milyar TL'lik yeni paket kullanıma açıldı. Yani toplamda 285 milyar TL can suyu olarak ekonomi çarkına girdi.
Peki bu paralar kimlere mi gitti? Ticaret ve hizmet sektörlerine; yüzde 42,3. İmalat Sanayi'ne; yüzde 32,7. İnşaat sektörüne ise yüzde 12,2 Şeklinde dağıtılmış. Son verilen kefalet desteği yani 35 milyar TL için sektör ayrımı da yapılmıyor ayrıca.
35 milyar TL'yi kapsayan son pakette 5 milyar TL ihracat ve döviz getirici kalemler için ayrılmış durumda. Bu da özellikle son zamanlarda dövizin yükselişi ile ilgili bir tedbir olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor.
KGF'nin bu desteği sayesinde KOBİ'ler yani Küçük ve Orta Boy İşletmeler birçok açıdan nefes alıyorlar. Hem borçlarını karşılayabiliyorlar hem yeni yatırımlarını yapabiliyor hem de devlete olan vereceklerini kapatabiliyorlar.
Bu modelin ekonomiye nefes aldırmasının ötesinde, büyümeyi itici gücü de olduğu görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Güney Kore'yi ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan döndüğünde oradaki büyük markaların Türkiye'de de olması gerektiğini söylemişti. Benzer bir siyasi süreci yaşadığımız Güney Kore'nin geldiği yer ortada. İşte tam bu noktada Güney Kore'nin hızlı büyümesinde en önemli ekonomik aktör KGF benzeri kurumlar olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bugün gelinen noktada Samsung, LG, Hyundai gibi büyük markalar da dahil olmak üzere Güney Kore reel sektörü bu mekanizmayı doğru şekilde kullanmaya devam ediyorlar.
Buradaki temel mesele güvene dayalı ve her iki tarafı da (reel sektör ile bankacıları) memnun edecek bir sistemi doğru kurgulamak. Şu ana kadar KGF ile ilgili bankacılardan çok olumlu açıklamalar duyuyoruz. Sistemin diğer tarafı olan reel sektörde de benzer şekilde olumlu bir hava oluştu.
KGF'nin 2017 yılında başlattığı bu hamle kredi derecelendirme kuruluşlarını da şaşırtmış.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları 2017 yılı büyüme tahminlerini maksimum %3 düzeyinde tutarken 2017 yılında %7,4 büyüdük. Burada KGF'nin katkısının yaklaşık yüzde 3 olduğu söyleniyor. Aynı şekilde bu kredilerin kullanımıyla birlikte 2017 ortalama sanayi üretimi önceki yılki 1.8 büyümesinin ardından üçe katlanarak yüzde 6.3 oldu. Bunlar çok değerli gelişmeler.
Geçtiğimiz hafta açıklanan 35 milyar TL'lik paketin seçimlerle ilgisi olmadığını söylemeye gerek bile yok sanırım. 2017 ve sonrasında seçim gündemi olmadığı zamanlarda açıklanan ve kullandırılan krediler varken, bunu popülist bir zeminde değerlendirmek çok büyük haksızlık olur. Son günlerde ekonomi zeminli felaket senaryolarının dinmesini sağlayacak önemli bir adım KGF'nin son açıkladığı paket. Kendimize güvenmeliyiz. Türkiye'ye yönelik operasyonlar oluyor, olmaya da devam edecek elbette. Çünkü biz bağımsız olmaya karar verdik. Bağımsız olmak için 15 Temmuz gibi daha çok bedel vermeye de hazırız kuşkusuz. Ancak ekonomik bağımsızlık ve güçlülük çok önemli günümüz dünyasında. Dolayısıyla bağımsız kurumlarımız kendi ülkesine karşı değil, dışarıya karşı bağımsız olmalı ve ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik operasyonlara karşı KGF gibi çözümler üretmeli. Elbette birçok benzer kurum ve kuruluşumuz bu konularla ilgili seferberlik ruhu içerisinde hareket ediyordur. Biz bu kez KGF'yi ve bu küresel operasyonlara karşı geliştirmiş olduğu stratejiyi ele almış olduk. Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.