Açık havada kahvaltı yapıyorsanız, fakat hava biraz serinse… Bana güvenin, sarısı nar renginde sahanda yumurta ortalığı ısıtıverecektir! "Hoppala, bu da nereden çıktı" demişsinizdir içinizden! Haklısınız ama Çeşme'ye yakın bir köy olan Zeytinler'deki Hanedan lokantasında defalarca test ettim, onayladım. Rengi güzel bir köy yumurtası kahvaltı masasına yaz güneşi gibi doğuyor. Hatta öylece dursun istiyor, dokunmaya kıyamıyorsunuz. Tek problem şu: Bir daha o sarısı solgun yumurtaların ne yüzüne ne tadına bakacaksınız.
Ninesi avukat olup İstanbul'a yerleşmiş torununa "gel kızım" diyor; "sana bu dünyadan, öbür dünyadan, hayattan söz edeyim" diyor. Mahcup biçimde gülüyor torun. Çünkü ninesinin dilini, Kürtçeyi bilmiyor. Unutmayı seçmiş çünkü unutursa başarılı olur, kariyer edinir, diye düşünmüş daha küçücük bir kızken. Şimdi ninesi ona kefenini gösteriyor, torun onu yorgan sanıyor… Bazen kısacık ve yalın bir belgesel derdini yüzlerce sayfalık bir kitaptan veya upuzun bir söylevden çok daha net anlatır. Boğazınız düğümlenir ama zihniniz açılıverir… İstanbul ve İzmir film festivallerinde Murat Bayramoğlu'nun "Türkçe Pekiyi" filmi de işte bu belgesellerden… Topu topu 27 dakika ama etkisi saatlerce sürüyor. Bir yerlerde karşınıza çıkarsa, izleyin.
Asmalımescit'in havası kaçıyor. Karaköy ise gitgide havalanıyor. Fransız Geçiti'nin arkasındaki sokakta yer alan Ops Cafe beni de baştan çıkardı. Küçük ve sıcak bir yer. Saatlerce oturabilirim.
Yeğenimin nikâhında anladım ki, Kadıköy Belediyesi resmen "aşmış!" Gelinle damat masaya oturduklarında hoparlörlerden Leonard Cohen'in "Dance Me to the End of Love" şarkısı çalıyor. Doğrusu, bu eşsiz aşk şarkısının böyle "kurumsallaşmış" olmasından pek hoşnut kaldığımı söyleyemem ama o telaş içinde beni alıp bambaşka yerlere götürdüğünü itiraf etmeliyim.
Şarkı deyince… Okan Bayülgen'in eşlik ettiği Model grubunun Kral Baykuş şarkısını siz de benim gibi seviyor musunuz?
Çok hoş bir android ve iPhone uygulaması var: Retro camera plus. Eski kameralar gibi fotoğraf çekme imkânı veriyor. Bir bakın, eminim hoşunuza gidecek.
"Aşk için söylediğim her şeyi bir daha söylerim/sakin mutsuz ya da yırtıcı/ herkesin ağzındaki o sonsuz acı/belki de bundandır." Turgut Uyar geldi birdenbire aklıma. "Güzel Şeyler"e yaraşır hani! Uyar'ın bütün şiirleri toplu halde Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan "Büyük Saat" adlı kitapta. Aklınızda olsun. Şöyle uzun bir otobüs yolculuğuna çıksaydım, yanımda da "Büyük Saat" olsaydı! Başka ne isterdim ki!
Terasta bu yılın ilk akşam yemeği… Parmesanlı kuşkonmaz yaptım. Parmaklarımızı yedik… Tarifi mi? O kadar basit ki… Kuşkonmazların beyaza kaçan saplarını ayıklayıp 4 dakika kaynar suda haşlıyorsunuz. Sonra bir tavada hafifçe çeviriyorsunuz. Soğumaya bıraktıktan sonra üzerlerine limon, hardal ve zeytinyağından oluşan sosu döküyorsunuz. Azıcık da parmesan rendesi. Afiyet olsun!
Yanınızda Marcel Proust okuyan birisi varsa, hele altını çizerek okuyorsa, ne güzel! Ara sıra kitabı kaçırın ve altı çizili yerleri okuyun. Ben öyle yapıyorum. İşte size bir satır: "Geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının dışında, çoğu zaman hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (o nesnenin bize yaşatacağı duyguların) içinde gizlidir."
10-22 MAYIS 2012