Bana sorarsanız, "denize girmek" ile yüzmek çok farklı şeyler! Yaz gelip de kıyılara koşunca sık sık denize giriyoruz ama ne kadar az yüzüyoruz! Yüzmek, denizi sevmek, sevişmek, denizle bir olmak demek…Bunca yılda şunu öğrendim: Her denize giriliyor ama her denizde yüzülemiyor.
Tabii bir de havuz ve deniz farkı var! Bir gün Derya Büyükuncu'yla sohbet ediyorduk. Bir ara "İşin spor tarafını bırak da söyle; bunca yıldır havuzlardasın ama denizde yüzmek senin için nasıl bir şey?" diye sormuştum. O da hiç duraksamadan cevaplamıştı: "Bambaşka bir duygu! Özgürlük!"
"bazı sorularım var, elbet benim de/mesela sevmek doymak mıdır, açlık mı yoksa?/ mesela özgürlüğe inanır mısın desem/bu kadar sevmişken, hâlâ?" Ahmed Murat derinden etkileyen şiirler yazıyor son zamanlarda. İtibar Dergisi'nden takip etmeli.
Her gün biraz daha bağlanıyorum Çengelköy'e… Oraya mı taşınsam, bilmem ki! Sabahın erken saatinden gece yarılarına kadar varlığını sürdüren kavgasız gürültüsüz canlılığını; alçakgönüllü ve sıcakkanlı esnafını; bazen tatlı bir taşra havası, çoğu zaman da "eski İstanbul" ruhunu taşımasını; en çok da kahvelerinde oturup okuyup yazmayı, dostlarla muhabbet etmeyi seviyorum… Son Çengelköy ritüelimiz Salı geceleri A Haber'deki Kaçış Planı programımızı bitirince Selahattin'le (Yusuf) hemen buraya gelip işkembe çorbası içip kıtır kokoreç atıştırmak.
"Bu sene Alaçatı nasıl?" diye soruyorlar. "Üç günlüğüne geliyorsanız, çok güzel!" diyorum ama uzun kalacaksanız, iş değişiyor. Bütün güzelim kahvelerin yavaş yavaş bara dönüşmesi ve çok sayıda insanın kardeşinin sünnet düğününe gelmiş havasıyla ortalıkta dolaşması kasabanın tadını kaçırmaya başladı. Eğriye eğri, doğruya doğru…
Ne güzel! Dostların heyecanla beklediğim romanları birer birer yayın dünyamıza sökün ediyor… Önce Selahattin'in "İsa Hanginiz?" geldi. Şimdi de Deniz Gezgin'in "Ahraz"ı kitapçı raflarında.
Tony Gatlif'in "Vengo" ve "Transilvanya" filmlerini yeniden izledim. Mest oldum! Gatlif'in çingene ruhunu asla egzotikleştirmeden ve pazarlamacı taktiklerine başvurmadan beyazperdeye yansıtması çok değerli bir özellik. Fakat Transilvanya deyince, Asia Argento'ya bir parantez açmak isterim. "Arızalar kraliçesi"nin yüzünün hızla yaşlanması üzücü tabii fakat yine de o ne zengin ve nasıl da yakıcı ifadelerle bezenmiş bir yüzdür!
Claude Debussy'nin harika yapıtı Clair de Lune'yi insan bir kez dinledi mi, hep tekrarı gelsin ister. Birçok versiyonu ve çok farklı yorumları vardır bu eşsiz yapıtın ama ben David Oistrakh'ın kemanından seviyorum. (Bkz.www.hasmetbaba.tumblr.com)
Bilirsiniz, yol üstü köftecilerini severim ama şehirde ve evde köfte aramam. Uzun yıllar Ramiz'de durup köfte yemeden (ki Akhisar gümrüğü diyorduk kendi aramızda) İzmir yoluna devam etmedim. Ara ara Manisa Kebapçısı'yla aldattım Ramiz köfteyi! Fakat son zamanlardaki gözdem Köfteci Yusuf! Yeni açılan Susurluk'taki şubede duruyorum şimdilerde. Aslına bakarsanız, köfte altı pideden köfte yanı ekmeğe dönmüş oldum. Köfteci Yusuf'un ekmeğinin üstüne tanımam!
19 TEMMUZ-1 AĞUSTOS 2012