Alper Görmüş

31 Temmuz 2013, Çarşamba

"Gezi zekâsı”nın tatsız imaları...

Gezi eylemlerindeki “zeka” üzerine pek çok övgü yazıldı bugüne kadar... Peki bu çerçevede zikredilecek hiç mi eleştirel laf yok. Olmamalı mı?

Benim böyle laflarım var mesela...

Her şeyden önce bıktırıcı ölçüde tekrar edildiğini ve bu sürekliliğin bir süre sonra "toplumun zekasızları"na örtük bir gönderme içermeye başladığını düşünüyorum.

"Örtük" diyorum ama bunu kaba ve saygısız bir biçimde doğrudan yapanlar da var.

Mesela geçtiğimiz ay Kadıköy'de gerçekleştirilen "Gazdanadam" festivalinde, sunucu (aynı zamanda Ulusal Kanal programcısı) Barbaros Şansal, mitingde, "Geri zekalılara karşı Gezi zekasıyla cevap verileceğini" söyledi.

Sahneye davet edilen sanatçılar arasında yer alan Sadık Gürbüz de aynen şöyle dedi (not aldığım için "aynen" diyebiliyorum):

"Zafer zekanın olacak, aptallar kaybedecek... Aptallar hep kaybeder."

Gezi'de elbette bir zeka var, fakat ben Perihan Mağden gibi bunun "kısa menzilli", yanıp sönen bir karaktere sahip olduğu kanaatindeyim:

"Küçük kısa menzilli bir zeka var orada. Twitter'da görüyoruz bunu, sözlük yazarlarında görüyoruz. Çık çık atıp kaçıyorsun ve bence bu sloganlar 'ah ne yaratıcı', 'vay yerlere yattım' değil. Hiçbirini şahane bulmadım. Onlara olmayan bir derinliği ithaf etmeyelim. Bir de beni bir slogan öyle derinden etkilemiyor. Ben bir metin görünce etkilenirim. Zekanın menzilidir, derinliğidir, benim için önemli olan. Türklerin çocuğun b…nda boncuk bulma hastalığı zaten benim müşteki olduğum bir şey, o yüzden ben de çocukların sloganında boncuk bulamayacağım."

Sosyalist sol'un Gezi zorlukları

Geçen sayıda, Evrensel gazetesinde yayımlanmış, "Gezi'yi 'anlama' çabası çerçevesinde yazılmış yazıların en samimisi" dediğim bir makaleden söz etmiştim size...

"Bir özgürlükçü sosyalistin Gezi zorlukları" başlığını uygun gördüğüm yazıda, Alper Bakıner, ulusalcı solcularla sosyalistlerin ortak eyleminin problemlerinden söz ediyor ve bazı sorular soruyordu... Sorulardan biri de şöyleydi:

"Bir devletin hâlihazırdaki bayrağı nasıl o devlete karşı direnişin simgelerinden olabilir? Ve o devletin, hali hazırda ülkenin bütün meydanlarında heykeli olan kurucusu?"

Bakıner, "kardeşlerim" diye hitap ettiği ulusalcı solcuların "esas duruş"taki ya da asker selamı çakarkenki "duran adam" eylemlerini de kurcalıyor, oradan da sorular üretiyordu.

Bugün de bir sosyalist sol gazetenin Gezi zorluklarından söz edeceğim size...

BirGün gazetesi, geçtiğimiz hafta yayımladığı bir birinci sayfa haberiyle, baştan beri meydanlarda birlikte eylem yaptıkları ulusalcı solcularla postayı kestiklerini duyurdu:

"Ulusalcılar aslına döndü / 'Gezi ruhu'na el Fatiha..."

İtiraf edeyim, ben bu başlığı okurken gülümsemeden edemedim... "İlahi BirGün" dedim kendi kendime, "demek ulusalcılar asıllarına döndü ve siz de bunu şıpın işi anlayıp yollarınızı ayırdınız..."

Peki, gazetede bu "aydınlanma"ya yol açan şey neydi acaba? O da spotta şöyle belirtiliyordu:

"Meydanlarda 'Faşizme karşı omuz omuza' sloganını atan, barikatta birlikte saf tutan, polis şiddetine göğsünü yan yana siper eden Türk ve Kürt halkları, Sözcü ve Aydınlık tarafından 'terör' kavramıyla ayrıştırılmaya çalışılıyor."

BirGün'cüler kusura bakmasın ve de Aydınlık'a ve Sözcü'ye haksızlık etmesin... Onlar, BirGün'ün o dediklerinden hiçbir zaman vazgeçmemişlerdi ve bunu da dürüstçe söylüyorlardı...

Dolayısıyla, vehme kapılıp "ulusalcılar Gezi'yle birlikte Kürt düşmanlığından vazgeçti" tespitini yapıp, sonra da "bizi kandırdılar" demeye hiç hakları yok.

Ortada bir kandırılma hikâyesi var ama bu, BirGün'ün BirGün'ü kandırmasından başka bir hikâye değil.

SON DAKİKA