Gezi Parkı direnişinin tutuşturduğu kıvılcım, birilerinin umduğu gibi Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümetinin yıkılmasıyla sonuçlanmadı, onlar fena halde yanıldılar...
Fakat iktidar partisi ve hükümet bütün bu olup bitenlerden sadece "yıkılmadık, ayaktayız" sonucunu çıkartırlarsa, onlar da fena halde yanılmış olacaklar.
Bekir Ağırdır'ın 1968 olayları örneğinden yola çıkarak yazdığı gibi:
"O hareketin başlatanları ve liderlerinin başarısı o yıl içinde ülkelerinde iktidar değiştirmeleri olmadı esas itibariyle. Ama Batı dünyasının demokrasi anlayışına ve siyaset tarzına kalıcı etkileri oldu. O hareketin ürettiği enerji, temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye dönüşmesinde, insan hakları kavramının hayatın vazgeçilmezleri arasına girişinde, ulus devletlerin demokratikleşmesinde kalıcı zihni değişimler yarattı."
Burada da öyle olacak... AK Parti, bu yeni dönemi doğru bir biçimde analiz edebilirse, uzun vadede "yeni Türkiye"nin bir parçası olarak kalabilecek... Tersi durumda bir zamanların parlak partilerinin akıbetini paylaşacak.
Gezi direnişinin en zekice esprilerinden birini hatırlamanın tam zamanı: "ANAP yönetimi 25 ANAP'lıyı evlerinde tutmakta zorlanıyorlarmış!"
Şu toz dumanın dağılmasından sonra Türkiye uzun, verimli bir tartışmanın içine girecek.
Türkiye için analiz vakti başlıyor.
Ben de bu tespitin ışığında bugünkü GGGG'yi bambaşka bir formatta hazırladım.
Bu hafta, biri Gezi direnişinin tam ortasında, öbürü iki yıl önce kaleme alınmış iki yazımı dikkatinize sunacağım.
Bunlardan birincisi T24 sitesinde yayımlandı: "Ataerkil siyasetin sonu..."
İkinci yazı ise Taraf gazetesinde, Mart 2011'de dört bölümlük bir dizi halinde yer aldı: "Korkmuyorsunuz, nefret ediyorsunuz..." (Burada bu yazı dizisinin sadece dördüncü bölümünün kısaltılmış versiyonu yer alacak. Dizinin ilk üç bölümünü de okumak isteyen okurlar Taraf'ın internet sayfasından bu yazılara ulaşabilirler. Biliyorsunuz, Taraf'ın internet sitesi artık ücretsiz.)