İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun cümlesi, işte tam böyle...
İhsanoğlu'na göre Suriye'deki savaş hızla bir Şii-Sünni savaşına doğru gidiyor ve böyle olması durumunda bütün bölgenin yanması kaçınılmaz.
Bu uyarının yapıldığı günlerde, Lübnan'da Suriyeli muhalifleri destekleyen Sünni gruplarla Esad güçlerini destekleyen Şii Hizbullah arasındaki çatışmaya müdahale eden Lübnan ordusu tam 16 kayıp verdi.
Cenaze törenine katılan siyahlar içindeki kadınlar, hakikaten cehennemin habercileri gibi görülüyorlardı.
Ertesi gün Mısır'da dört Şii sivil kaçırıldı ve öldürüldü. İşte tam bu günlerde Başbakan Erdoğan Türkiye'de "Aleviler üzerinden oynanmak istenen oyunlar"a dikkat çekti ve Alevi yurttaşları dikkatli olmaya çağırdı.
Tam bu noktada, Alevileri nasıl yaralayacağını bile bile üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verildiğini hatırlamamak mümkün mü?
Başbakan Erdoğan, iki yıl önce kesilen "Alevi açılımı"nın kaldığı yerden yeniden başlatılacağını duyurdu.
Tam bu noktada "iki yıl neden beklediniz?" diye sormamak mümkün mü?
Neyse, diyelim... Zararın neresinden dönülürse kârdır diyelim ve umalım ki açılım bari bu defa Alevileri "doğru İslam'a çağırma" biçiminde tecelli etmesin.
Taha Akyol'un dediği gibi:
"Alevilerle konuşurken 'Ben sizden daha fazla Aleviyim, ben Hz. Ali Keremallahu Veche gibi yaşamaya çalışıyorum, sizin hiçbiriniz öyle yaşamıyorsunuz' demek Alevilere Sünni inancını dayatmaktır, onları dışlamaktır, hayat tarzlarını aşağılamaktır!"