Toplumlar değişir, değişim yorulur, sapar, ancak, her değişim girdisi geri dönülmez bir kilometre taşı oluşturur.
Değişim dediğimiz şey ise sadece teknik, teknolojik girdilerin doğal sonuçlarıdan oluşmaz. Tercihlerle şekillenir.
Tercih, irade demektir, özellikle siyasi irade…
Türkiye'de muhalif kesim yine bir seçim arifesinde ilginç bir şekilde bir kopuş fikri üzerinde seyrediyor.
Dün hakkında bugünün sıcak siyasi gerilimlerine, bakarak hüküm veriyor. Yazar, çizer, akademisyen, sosyologlar bu tuzaktan nasiplerini almayan yok. Bu durum her zaman olduğu gibi amnezik düşünce ile sırttan atılamayan ağır yükün, modernist bagajların iç içe girmesini resmediyor.
Güncel siyasetin zehri keskindir...
Ancak geçmiş 10-15 yıl önemli ölçüde tarih testinden geçti, laboratuvar sonuçları ana hatlarıyla belli.
Sıralayalım:
AK Parti toplumsal bir değişimin ürünüdür, siyasi açıdan ise değişim taşıyıcıdır.
Son son 102 yılda değişim ve siyasi irade ilişkisi üç hususa işaret eder.
Birincisi ekonomik ve sosyal politikalarıyla doğan, kamu hizmet çıtasının yükselmesiyle hareket alanı genişleyen yeni ve dev bir orta sınıfa…
İkincisi kemalist vesayetçi düzeni parçalayarak ters yüz eden, siyasal ve toplumsal iktidar, görünürlülük ve meşruiyet açısından tarihi ve sınıfsal yer değişikliklerini simgeleyen kurucu politikalara…
Üçüncüsü toplumsal, hatta topluluksal bir özgüven iklimi üreten bir duruşun, iç siyassetn dış siyasete kadar ülkeyi kuşatmasına…
Bu üçlü madalyonun siyasi yüzünü ifade ederler.
İkinci yüzde toplum vardır.
Toplumsal dinamiklerin AK parti dönemi öyküsü ise iki esas üzerine oturur.
Siyasetin toplum tarafından kuşatılmasıyla gelen bir dinamizm ya da "toplumsal"ın yönlendirdiği "siyasal"...
Farklı ve çelişkili çıkarları rasyonellikle bezenmiş tek ayaklı bir değer sistemiyle yöneten "birey" yerine, farklı değer sistemlerini aynı anda tüketen, çok yönlü, dolayısıyla çoğulcu bir yeniden bireyleşme ya da "bireyin insana ulaşması süreci"...
Sonuç ortadadır:
Seküler, dini, geleneksel ve modern değer sistemlerinin aynı kişi tarafından tüketildiği iç içe geçmeler...
Kimlik-tarih karşılaşması, gayri müslimlerin keşfi, cumhuriyet döneminin yeniden okunması, verili kimliğin şeffaflaşması arayışı...
Sivil değerlerin kah asker, kah devlet kah siyasi iktidar karşısında galebe çaldığı toplumsal bir hareketlilik...
İslami kesimin içinde bulunduğu durum da, Kürt meselesindeki zihniyet kırılmaları da, Gezi meselesi de birbirlerinin tamamlayıcılarıdır ve bu tablonun parçalarıdır.
Dünü yerli yerine koymak bugünü anlamanın ilk koşuludur...
Siyasette yeni aktörler, yeni kavgalar, yeni dinamikleri anlamak istemeyenlerin, seçmen davranışlarının özünü görmeyenlerin, eleştirinin ötesine geçen, sıradan bir AK Parti karşıtlığına indirgenen güncel siyasi tavırlarının ne karşılığı olabilir ki?
Bunu bir seçim atmosferinin bir sonucu olarak ele almak mümkün.
Ancak biliyoruz ki, sorun daha derin…
Karşıklıklar daha kimliksel daha ideolojik…
Buna karşılık yukarıda saydığımız olumlu değişim girdileri üzerinde sörf yapan bir AK Parti var.
Yüzde 45 civarında oyu bu nedenle alıyor ve alacak…
İktidar ve muhalef iki ayrı makamda, iki ayrı siyaset peşinde…
Sorun biraz da bu…