Askeri bir imparatorluktan askeri bir cumhuriyete "vesayet düzeni" ile tanımlanan tarihin ve sistemin değişmesinin ilk, kaçınılmaz ve olmazsa olmaz göstergesi, doğal olarak askerdir.
Nitekim 2002'den itibaren hızlanan değişim sürecinin ana teması da asker oldu.
Hemen her siyasi kriz, her kritik an, asker-sivil ilişkilerini kuşattı.
İlerleyiş ise doğrusal oldu.
Asker, adım adım kışlasına çekilmek, elindeki kimi siyasi ayrıcalıkları kaybetmek zorunda kaldı. Ve en önemlisi, darbelerin ve darbe girişimlerinin de aralarında olduğu siyasi fiillerinden ötürü yargı önüne çıktı.
Bu genel süreci bir anlamda "askeri olandan arınma" olarak tanımlayabiliriz.
Arınma, kaçınılmaz olarak değişimi, tasfiyeyi ve yaptırımı içerir.
Bu arada yargı sürecinde yaşanan sorunlar, cemaatih devreeye girerek kimi adli süreçleri, kullanması, kirletmesi resmin ana tonunu değiştirmez.
Sorun bu açıdan kimi hak gaspları ile başlayan sivileşşme sürecinin tam ve layıkıyla tamamlanamamış olmasıdır.
Sivilleşme, askeri vesayet, darbeler denince akla gelen sembol isimlerden birisi Kenan Evren bir kaç gün önce öldü.
Cenazesi sadece bir kaç asker ve ailesi eşliğinde kalktı.
Türkiye'nin eski cumhurbaşkanın cenazesine, hükümet, siyasi partiler, meclis başkanı katılmadı.
Bir darbeciye verelecek cezalardan birisiydi.
12 Eylül, bir askerî darbeydi. İnsanlık suçları işlemiş bir rejimin adıydı. Tüm ülkenin geleceğini ipotek altına alan; toplumu, siyaseti, devleti, hukuku, askeri yeniden yapılanmaya tutan ağır bir girişimdi.
Türkiye bu utançtan tam olarak arınamadı.
Evren'in cenazesindeki tablo, yaşlı bir adan müebbet hapse mahkum olması tek başına çok şey ifade etmez,
Evren ve cunta arkadaşları insanlığa karşı suç işledikleri için yargılanmalıydılar.
Aynı Arjantin'de, Şili'de olduğu gibi...
12 Eylül'de 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı, örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. Çocuk yaşta gençler asıldı. Binlercesi işkencehanelerde süründü.
88 tutuklunun işkence altında öldüğü, tutukluların dışkı yemeye zorlandığı, kadınların tecavüze uğradığı Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi, Times dergisinin tasnifinde dünyanın en acımasız cezaevleri arasında ilk 5'te yer aldı.
İşkenceci subaylar, yedek subaylar, askerler, siviller, doktorlar, hemşireler, gardiyanlar, savcılar, yargıçlar, hiçbirinin peşine düşelmedi, hiçbiriyle ilgili soruşturma yürütülemedi.
Evren'in ölümü suçu tarihe gömmedi.
Şimdi ortada onun suç ortakları var.
İşkenceciler var.
Tecavüzcüler var.
Yargı bunun için var.
Evren'i bu sözlerle uğurlamak istedim.
Ancak sonsöz olarak şunu da eklemek gerek: Türkiye 12 Eylül utancından kurtulmak istiyorsa Türk siyasetçilerinin hızla yeni bir anayasa hazırlamaları gerekir.
Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Hakimler ve Savcılar Kanunu, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdari Yargılama Usûlü Kanunları, Sıkıyönetim Kanunu, Devlet Başkanı'nın atama ve denetleme yetkilerine ilişkin kanunlar, Partiler Kanunu'nu 12 Eylül döneminde cunta tarafından hazırlanmış hüküm ve düzenlemeler olarak hala varlıklarını korumaktadır.