PKK yöneticilerinden Duran Kalkan'ın geçenlerde söyledikleri bana gayet manidar gelmişti.
Örgütün Avrupa'daki gazetesi Yeni Özgür Politika'da yazan Kalkan, AK Parti ve MHP'nin HDP'yi sindirmek için el ele verdiğini iddia ettikten sonra... Şunu tavsiye etmişti:
"Bu durumda HDP için tek yol halkın içine çekilmek ve yerelden demokrasiyi inşa etmektir!" (8 Ağustos)
Yıllar sonra Kürtçü parti yüzde 10 barajını geçerek 80 milletvekili çıkarmış... Hatta İstanbul'da MHP'yi geride bırakmış...
Yahu daha ne istiyorsun? Çözüm Süreci'nin başarıya dönüşmesi, Kürtçü hareketin dağdan inip ovada siyaset yapması için bundan ala fırsat olabilir mi?
Pastaya yeni ortak
PKK baktı ki Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının temsil ettiği demokratik- barışçı siyaset, karizmasını fena halde çizmekte... Siyasi aktörler, PKK'nın değil, Demirtaş'ın ne dediğine kulak vermekte... Raconu kesti: "Halkın içine çekilin!"
Duran Kalkan'ın dilinin altında 'bomba' taşıdığı, o günden beri geçen sürede iyice netleşti. Askerlerin ve polislerin şehit olmadığı bir gün dahi geçmiyor. Bıçak kemiğe dayandı.
PKK kan siyasetiyle, "yuh" dedirten eylemlerle, askeri ve polisi üstüne çekmeye çalışıyor. Daha doğrusu Kürt halkının üstüne çekiyor.
HDP'nin Meclis'e girmesinden sevinç ve gurur duyan Kürt halkına mesajı veriyor: "Demokratik- barışçı siyasetin rehavetine kapılıp beni bir kenara atmaya kalkmayın."
AK Partililer milletvekilli pastasına ortak olan Demirtaş'ı masadan atmak istiyor... MHP'lilerin morarması için, zaten bir Kürt'ün siyaset yapması yeter de artar... Renk vermiyor ama oylarının bir miktarını HDP'ye götürdüğü için CHP'nin dahi kuyruk acısı var.
Velhasıl siyasetin belli başlı odakları erken seçime Demirtaş'sız girme hesabı yaparken... O da ne! Bir de bakıyoruz; PKK da Demirtaş'ı harcamayı kafaya koymuş. Öcalan ortalıkta yokken, PKK kendine bir rakip istemiyor. "Kürt gençleri Meclis'e teveccüh göstermesin, Kandil'e yanımıza gelsin" diyor.
Aç-kapa siyaseti
PKK 1984'ten beri ne yapıyorsa, şimdi de aynı şeyi yapmakta: Saldır- saldırma... Saldır- saldırma... Bir nevi aç-kapa siyaseti. Bu da olağan bir durum... Elinde silah olursa; ya ateş edersin, ya etmezsin.
İki boyutlu bir şiddet siyaseti: Tüm yapman gereken ne zaman ateş edip, ne zaman etmeyeceğine karar vermek.
Tabii şunu da söyleyelim: PKK'nın devlete saldırmasının asıl nedeni, İncirlik üssünü ABD'ye açtığı dönemde Ankara'yı köşeye sıkıştırmak.
Ankara, bugün- yarın var gücüyle PKK'ya karşı taarruza geçecek... Bunun üzerine, PYD'yi kaybetme tedirginliği içindeki Washington'dan "IŞİD'e odaklanalım lütfen" mesajı gelecek.
Ankara sakinleşirse, PKK zafer kazanmış gibi olacak... "Bana karışma arkadaş" deyip taarruzu sürdürürse, Washington mırın kırın etmeye başlayacak.
Özetle PKK, Ankara'yı ikilemde bırakmaya çalışıyor. O esnada Meclis'te siyaset yapma imkânının başka bahara kalmasına hiç aldırmıyor.
Hep diyoruz ya "barış" mutlak bir kavram değildir. Kiminin işine gelir, kimi hayalet görmüş gibi olur.