Niye iki? Çünkü ilkini, tarihçi ve siyaset bilimci Şükrü Hanioğlu'nun... "Ortadoğu bataklığına bulaşmayalım" diyenleri, 19 Temmuz tarihli yazısında eleştirmesinden sonra yazmıştım. (Sabah, 23 Temmuz)
Geçen günkü (2 Ağustos) yazısına bakılırsa, Hanioğlu'nun yaklaşımı çok sayıda eleştiri almış.
Hanioğlu'nun tezini şu cümleleriyle özetleyebilirim: "(Ortadoğu'ya) 'bulaşmama' bir seçenek değildir... Onun karşıtı ise savaş değil, 'siyaset üretimi'dir."
Katılmadığım noktayı hemen söyleyeyim:
Kendisinin de belirttiği gibi... ("Yurtta sulh, cihanda sulh" diyen Atatürk'ün ve İnönü'nün dönemleri de dahil olmak üzere...) Türkiye her zaman Ortadoğu'ya ilişkin siyaset üretmiştir. Örnek: Hatay'ın Türkiye'ye katılması...
Siyaset zaten üretiliyor
Bunda şaşılacak bir durum yok. Çünkü her devletin, önce komşularıyla, sonra da yer aldığı bölgeyle ilgili, icabında savaşmak da dahil, politikaları vardır. (Süper devletsen, coğrafyan bütün dünyadır.)
Komşular hakkında stratejik ve taktik planlar hazırlanır... İç siyaset gerektirmese dahi, bu planlar belli aralıklarla güncellenir.
Hiçbir kurmay subay, "Komşumuz demokrasiyle yönetiliyor; o halde bize saldırmaz" diye düşünmez. Stratejik bakış, dost-düşman ayırmadan, öteki devletin rejimine değil ordusuna odaklanır.
Niye? Çünkü bilir ki iktidarı ele geçiren maceraperest bir diktatör, demokrasiyi saldırgan bir otoriter rejime dönüştürebilir.
Demem o ki Hanioğlu'nun, "Ortadoğu'ya kayıtsız kalamayız; siyaset üretmeliyiz" şeklindeki yaklaşımı, hiçbir yenilik getirmiyor.
(Not: Yoksa... "(Müstakbel) Ortadoğu tasavvurunu çoğulcu bir tartışmayla şekillendirelim" derken, Hoca mevcut siyaseti beğenmediğini mi ima ediyor? Eğer öyleyse, bu apayrı bir yazıyı gerektirir.)
Peki, "Bulaşmayalım" diyenler, Ortadoğu'ya kayıtsız kalmamızı mı öneriyor? Hanioğlu öyle diyor ama bu doğru değil.
Bir kısım hayalperestin zihninden, Türkiye'yi izole etmek geçiyor elbette... 'Realpolitik'i göz ardı eden hümanistler ve idealistler her yerde vardır.
Bataklık eşittir savaş!
Ancak, makul -mantıklı Kemalistler de dahil olmak üzere, herkes biliyor ki en azından Kürt Sorunu sürdükçe, zaten öyle bir izolasyon mümkün olamaz.
Yani "Bulaşmayalım" diyen gerçekçilerin, ortak cümlesi şu: "Bizi savaşmak zorunda bırakacak politikalar gütmeyelim."
Velhasıl günümüz şartlarında, "Bulaşmamanın" karşı tezi, siyaset üretmek değil (onun zaten yapıldığını yukarıda anlattım) savaşmaktır. Öncelikle kastedilen budur. Güvenilmez dostları destekleyerek, savaşı kendi ülkemize çekmek bataklığa girmektir.
Bataklığa bulaşınca neler olduğu ortada: Patlayan bombalar; hiç uğruna ölen vatandaşlar; şehit olan polisler, askerler; etnik ve dini grupların içinde yuvalanan militanlar ve diğer zehirli mahlukat.
İlk yazıda değindim: Suriye ile vizelerin kaldırılmasına yürekten sevinmiştim. Çünkü bu, barışçıl bir siyaset üretimiydi.
Bizim dizilerden etkilenmiş Beyrutlu gencin, "Para biriktiriyorum; saç ektirip Tuba Büyüküstün ile evleneceğim" demesi, hoşuma gitmişti. Olay Türkiye'nin yumuşak gücüne işaret ediyordu.
Sanayi ürünü, tarım ürünü, kültür ürünü ihraç edelim. Başka şey değil.