Askeri vesayete karşı mücadele edilen çalkantılı yıllarda, deniz fenerimiz Avrupa'da ortaya konulan ilkelerdi.
Hitler deneyiminden geçmiş... Şimdilerde de ırkçılardan çekinen Avrupa; demokrasiyi katletmeye hazırlanan partilere karşı bazı ilkeler geliştirmişti. Venedik Komisyonu'nun raporlarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ise aldığı kararlarla dile getirdiği bu ilkelerin en temel özelliği... İfade ve örgütlenme özgürlüğü esasını bozmadan, demokrasiyi tehdit edenlerin önüne set çekmekti.
Venedik Komisyonu, şiddeti esas alıyor. "Bir parti şiddete başvuruyorsa, şiddeti savunuyorsa kapatılır" diyor.
Tamam ama yeterli mi? Biliyoruz ki seçimler yoluyla devlet gücünü eline aldığında, demokrasiyi çöpe atıp otoriter rejime doğru ilerleyen partiler var. Bu nedenle AİHM, "Partinin programında, demokrasi kullanarak demokrasiyi bitirme yönünde işaretler bulunuyorsa, o parti kapatılır" demekte. Bunları akılda tutarak günümüz Türkiye'sine baktığımızda neler görüyoruz?
Kürt ulusalcı hareketinin eski partileri ve siyasetçileri, hem söylem, hem de eylem olarak, PKK'nın uzantısı gibiydi. Militanlara övgüler düzüyor, hatta kameralar önünde onlarla bir araya geliyorlardı. O tavır bence Venedik Kriterleri'ne açık biçimde aykırıydı.
Bu açıdan bakıldığında, HDP'nin epey farklı bir parti olduğunu görüyoruz. Esas amaç yüzde 10 barajını aşmak olunca... Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yakalanan başarıdan da motive olan HDP... "Kürtçü" ve "gerillacı" bir söylemi bıraktı ve sivri noktası Erdoğan karşıtlığı olan bir söylemi benimsedi.
Bu yeniden konumlanma, HDP'ye oyların yüzde 13'üyle birlikte 80 milletvekili kazandırdı.
Esas suçlu kim?
7 Haziran seçimlerinin üstünden iki ay dahi geçmemişken, öyle bir noktaya geldik ki kimi "HDP kapatılsın" derken, kimi "milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılsın" demekte.
Niye? Çünkü PKK, bir yandan IŞİD karşıtlığı, diğer yandan Çözüm Süreci'nde nispeten uslu durarak... Hem dünyada, hem de Türkiye'deki bazı kesimlerin gözünde yakaladığı olumlu imajı... Polislere ve askerlere saldırarak, bozuk para harcar gibi harcamakta.
Yargı ve Meclis'ten ne tür kararlar çıkar; bilemem... Ancak HDP'yi veya milletvekillerini siyasetten uzaklaştırmanın Venedik Kriterleri'ne veya AİHM kararlarına uygun olacağını sanmıyorum. Eğer bir suçlu aranıyorsa o da Kandil.
Bakın mesela BDP için aynı şeyi söylememiştim. Çünkü BDP, PKK ile organik bütünlük içindeydi. HDP ise Çözüm Süreci'ne uygun, eskilere kıyasla çok daha "Türkiyeli" bir parti.
HDP milletvekilleri içinde şehit edilen her asker ve polisten sonra elini ovuşturan milletvekilleri olabilir. Yoktur diyemem.
Ancak öyle olmayanlar da var. Gelişigüzel adlar vereyim: Bir Altan Tan'ın, Hüda Kaya'nın, Mithat Sancar'ın veya bir Celal Doğan'ın bu durumdan memnun olması imkânsız.
Benim anladığım şu: Kandil, güç kaybetmemek için HDP'yi de kurban etmeye hazır. Venedik'i, AİHM'yi bir yana bırakalım, sadece bu nedenle dahi HDP'yi korumak gerekiyor.
Ama yok, amaç Çözüm değilse; o başka. Unutun bütün söylediklerimi...