Her sözün derin kültürel bağlantıları vardır. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan geçenlerde şöyle dedi: "Sigaranın vücuda zarar verdiği bilimsel olarak teyit edilmiş midir? Edilmiştir. (Ancak) Bazı sözde bilim adamları, bir bakıyorsun hoca, koskoca profesör ama sigarayı da, alkolü de, hepsini götürüyor."
Erdoğan'ın her sözü gibi bunu da doğru bulanlar ve eleştirenler oldu. Bense yukarıda bahsettiğim bağlantıyı kurmak isterim...
Türkiye'de din ile bilim arasında bir kopukluk değil de, süreklilik gören güçlü bir anlayış vardır. Bu görüşün geçmişi, Osmanlı "ilmiye" sınıfına kadar uzanıyor.
İlmiye sınıfının tek görevi halka İslam'ı öğretmek değildi. Din aracılığıyla devleti meşrulaştırma işlevi de görüyordu.
Dolayısıyla, devletin parçası olan din adamının, sadece bilgisine değil, davranışına da bakılırdı. Zaten okuma yazma bilmeyen halkın dikkat kesildiği asıl nokta, din adamının söylediklerinden ziyade yaptıklarıydı.
Gelelim günümüze... 'İlim'den 'bilim'e geçiş bizde henüz tamamlanmış değil. Dolayısıyla... Bilhassa tıp gibi "insana temas eden" bilimlerle uğraşan uzmanlardan, aynı din adamları gibi, davranışlarıyla da halka örnek olmaları bekleniyor.
Bu sebeple... Branşı ne olursa olsun, herhangi bir tıp profesörü, diyelim ki bir çocuk cerrahı, sigara içiyorsa "sözde" bilim adamı olurken... İçmiyorsa, o zaman "özde" bilim adamı sayılıyor.
Tabii piyasada bir de "gözde" ilimciler ile "gözde" bilimciler var ki... Onu da başka zaman tartışırız.
İlginçtir... Her ne kadar Atatürk bilim cephesinin komutanı sayılsa da... "Hayatta en hakiki rehber bilimdir" sözü, onu Erdoğan'ın dile getirdiği ("madem sigaranın zararlı olduğunu bilimsel olarak biliyorsun; niye hala içiyorsun") muhafazakar anlayıştan çok da uzağa düşürmez.