Bu ara deyimlere taktım. Geçenlerde tatile çıkarken yanıma aldığım kitaplardan biri Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler idi...
Kitaba dalmıştım ki Zevcenur Hanım, "Tatilde okunacak kitap mı ki bu" dedi. Sesindeki dudak bükme edası sezince, az önce geçtiğim bir sözü duruma uyarladım: "Damdan düştü şappadak, ahkam kesti şıppadak..."
Meraklandı tabii. Elimden aldı. Altı çizili - bazısı edepsiz - deyimlere kahkahalarla güldü. "Mizah kitabı gibi..." dedi.
Bence dile ruhunu veren deyimlerdir.
Hani "Halkımız 300 kelimeyle konuşuyor" diyenler var ya; hem haklı, hem de haksız... Çünkü halk, o 300 kelimeyi deyimleştirerek, binlerce farklı durumu anlatmakta kullanıyor.
Mesela aynı lakırdının şartlara göre farklı etkileri olduğunu mu söylemek istiyor? "Oha var öküz eyler, oha var boyunduruk kırar" deyip geçiyor.
Neyse... Bazı deyimlere takmama yol açan söze, İBB Kültür AŞ'nin yayınladığı 'İstanbul'un 100 Deyimi'ni karıştırırken rastlamıştım: "Bulgurlu'ya gelin gitmek..."
Daha önce duymamıştım. "Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere, çok acele edenlere" denirmiş.
Soracaksınız: "Bunda kafayı takacak ne var? Anlamı belli ya işte..." Doğru da... Benim asıl merak ettiğim, bu deyimin doğmasına yol açan sosyal ortam...
Tabii öncelikle şunu bilmek gerek: Buradaki "Bulgurlu", bugün Üsküdar sınırları içinde yer alan Bulgurlu semti mi?
Yoksa başka dilden bir kelimenin, zamanla Türkçeleşmiş şekli mi? Rumca, Bulgarca?
Gelelim asıl meseleye... Soru şu: Bir genç kız niye bir an evvel Burgurlu'ya gelin gitmek ister?
Deniyor ki "Efendim, Bulgurlu'da gelinler el üstünde tutulurmuş. Delikanlıları da pek yakışıklıymış. O sebeple söz kesilen kız, evlenmek için sabırsızlanırmış..."
Uydurmayalım!
Bence bu "olsa olsa" türü bir açıklama. Bir nevi halk hikayesi. ("Türk bilmez, uydurur" hali.)
Bulgurlu'da bir zamanlar hangi etnik grup oturuyormuş ki gelinlere iyi davranıyormuş?
Bu noktada önemli olan kayınvalidenin tavrıdır. Gelinlerin başında boza pişiren kaynanalarla doludur Anadolu... Kötü kalpli oldukları için değil, geleneksel kültür dahilinde böyle yaparlar.
Geçenlerde Çerkes bir hanım, gelinden, itaatkar bir hizmetkar gibi davranmasının beklendiğini anlatmıştı. Karadenizli bir arkadaşa sordum: "Bizde kaynanaların eli maşalıdır" dedi.
Herkes bilir: Gelinin bu durumu, özellikle erkek çocuk doğurana kadar devam eder. Evdeki statüsü ancak ondan sonra yükselişe geçer.
Benim baktığım kaynaklar, Bulgurlu'ya Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak Karadenizlilerin yerleşmiş olduğunu yazıyor.
Eh, Karadeniz ailelerinin de, "kızların bir an evvel gelin gitmek isteyeceği" bir anlayışa sahip olduğu söylenemez.
O halde soruyu tekrarlayalım: Bulgurlu'da gelin olmaya can atılacak kimler vardı ki böyle bir deyim doğdu? Ben cevabını henüz bulamadım. Bilen bizi aydınlatsın.
Bu arada taktığım bir başka deyim yine aileyle ilgili: "Kaşık düşmanı". Ama onu da sonra konuşuruz.
"Bunlar boş meraklar" diyenlere, "bunun aslı astarı nedir " yöntemini, büyükbaşlara uygulamasını öneririm. Görürler, boş mu, dolu mu!