Bir arkadaş sordu: "Abi, Girgincan diye birisi var, tanır mısın?" Medya alemlerinde dolanan Girgincan mı? "Evet, o işte... Nasıl birisidir?"
Valla düşünsel bir omurgası yoktur. 1990'ların başında Özalcıydı... Sonra Cem Boyner'in Yeni Demokrasi Hareketi'ne takıldı... 2007 öncesinde Ergenekoncunun önde gideniydi... Bir süre geçti; baktık ki asfaltları ağlatan bir manevrayla İslamcı oluvermiş...
Velhasıl dönemin revaçtaki fikirlerini savunur. Senden öğrendiğini bana, benden öğrendiğini ona satar. Bilahare moda olacağını tahmin ettiği fikirleri de savunduğu olmuştur.
"Peki, niye öyle tuhaf giyiniyor?" Ne söylesem az gelecek. Sen en iyisi Woody Allen'ın "Zelig" adlı filmini seyret.
Zelig'i izlerken gülmekten kırılırız. Yönetmen bu etkiyi Zelig isimli karakterdeki değişimleri abartarak sağlar: Dün Nazi'dir, bugün Yahudi olur. Yarın Çinli, öbür gün zenci... Doktorlarla doktor, rahiple rahiptir Zelig.
Zelig'in temel arzusu, içine girdiği topluluktan kabul görmektir. Beğenilmek, onaylanmak, övülmek için her şeyi yapar.
Türkiye'de de sürüyle Zelig var. Ancak Türklerdeki değişim, Zelig kadar keskin olmadığı ve çoğu zaman kitleler halinde gerçekleştiği için gülünç gelmiyor.
Şunu da unutmayalım: Zelig'in sorunu psikolojik... Türkün Zeligleşmesi ise menfaat odaklı... Yani fikrini de, zikrini, gardırobunu da avanta lavanta belirliyor. Böyle olunca da olayın komikliği azalıyor haliyle.
Ama yine de yapıp ettikleriyle, yüzümüzdeki 17 çeşit gülme kasını harekete geçirenler de yok değil. Mesela Rıfat ve Sevilay Sait çifti bunlardan...
Rıfat Sait geçen dönem İzmir milletvekiliydi. Takdire şayan faaliyetlerinin dökümü, TBMM sitesinde yer alıyor.
Milletvekili seçildikten sonra sakal bırakmış. Böylece kendisini seven partililerle uyumlu bir çizgi yakalamış.
Ona her zaman destek veren eşi Sevilay Hanım da benzeri bir uyumu hanımlarla sağlamış. Tesettüre girmiş, türban takmış. Hacca gitmiş, huzur bulmuş.
Ancak aradan daha bir yıl bile geçmeden Rıfat Beyin 2015 seçimlerinde aday yapılmadığı ortaya çıkmış. Bunu öğrenen Rıfat Bey sakalını keserken, Sevilay Hanım da başını açmış, türbanını gardıroba kaldırıp saçlarını İzmir meltemine karşı fora etmiş.
Bu olaydan bir komedi filmi çıkmaz ama "neydiler, ne oldular" temalı hoş bir belgesel yapılabilir.
Belgeselin yönetmenine ve metin yazarına Fransız bilimci Jean-François Bouvet'nin "Doğada Maskeli Balo" başlıklı kitabını tavsiye ederim.
"Göz boyama, taklit, kılık değiştirme ve aldatmanın" hayvan ve insan hayatındaki yerini anlatan yazar, bize Montesquieu'nün sözünü hatırlatıyor: "Tanrı sofuları yaratabilir ama ikiyüzlüleri yaratan Prenstir."
Yani Prensin dağıttığı pastadan pay alabilmek için maske takıp iktidar balosunda dans etmek gerekiyor...