Savcı Zekeriya Öz'ün Dubai gezisi, lisede okuduğum bir Aziz Nesin öyküsünü getirdi aklıma. Hafızamda kaldığı kadarıyla şöyle:
Kıt kanaat geçinen bir öğretmen, eski öğrencisine rastlar... Öğrenci işadamı olmuş, iyi para kazanmaktadır. Biraz vefa, biraz da gösteriş saikiyle öğretmeni ailecek eğlenceye davet eder.
Önce birer aperatif almak için lüks bir otelin barına giderler. Mönüden içkilerin fiyatına bakan öğretmenin nutku tutulur. Soğuk soğuk terlemeye başlar.
Ancak hesabı işadamı öğrencisi öder. Altta kalmak istemeyen öğretmen, "Dur bari bahşişi ben vereyim" diye atılır ama o para bile içine oturur.
Bu şekilde başlayan akşam, aynı minvalde devam eder. Boğaz'da balık yerler. Yüklü hesabı öğrenci öder, öğretmen ise bahşişi...
Ardından müzikhole gidilir. Şampanya filan açılır. Yine aynı manzara: Hesap öğrenciden, bahşiş öğretmenden...
Sabaha karşı, öğrenci, öğretmenini ve ailesini evlerine bırakır. Ellerini öper, gider.
Bahşiş vere vere, öğretmenin maaşı suyunu çekmiştir. Ayın sonunu nasıl getireceğini kara kara düşünmeye başlar...
Siz bakmayın benim böyle kuru kuru anlattığıma... Ben edebiyatçı değilim. Çok güzel bir öyküdür. Önce kahkahalarla okursunuz, sonuna doğru içinizin burulduğunu hissedersiniz.
Bir tanecik ortak payda
Gelelim asıl meseleye...
Yakın tarihlere kadar Savcı Zekeriya Öz birçok kişinin kahramanıydı. Mesela Genç Siviller ona hayrandı. Ergenekon'a karşı kelle koltukta mesleğini yapmıştı. Eminim hukukçu olmak isteyen birçok genç, onu model alarak savcılığa yönelmiştir...
Ve şu Dubai işi... Bunda benim anlamadığım bir nokta var. Tamamen insan ilişkileriyle ilgili... Zekeriya Öz şu anda karşımda olsa... Şöyle konuşurum onunla:
Yahu Zekeriya Bey... Senin Ali Ağaoğlu ile ne işin var? Hayır, beni yanlış anlama, Ağaoğlu ile arkadaşlık elbette suç değil. Günümüzde, neredeyse sıfırdan yükselmenin en önemli örneklerinden biri o...
Ama düşün bir: İnşaatçı bir insan, seni ne niye arkadaş edinsin ki? Ya da tersi: Sen onu niye arkadaş edinesin?
Bir kere mesleğiniz farklı: Sen savcısın, o müteahhit. Sen memursun, o tüccar.
Eğitimleriniz farklı: Sen üniversiteyi bitirmişsin, Ali Bey liseden ayrılıp hayata atılmış.
Kuşağınız farklı: 2014 itibariyle sen 46 yaşındasın, Ağaoğlu 60 yaşında. Hadi onu geçtik. O Trabzon doğumlu, sen göçmen çocuğu olarak Bursa'da doğmuşsun.
Hobileriniz bile farklı: O Trabzonsporlu, sen Galatasaray taraftarısın. Ağaoğlu'nun öyle bir otomobil koleksiyonu var ki, tekini almak için yemeden içmeden maaşını yıllarca biriktirmen gerekir.
Ağaoğlu'nun Türkiye'nin sekiz numaralı zengini olduğu söyleniyor. Sen ise darbe karşıtı gönüllerdeki bir numaralı savcısın.
Her ilişkinin bir mantığı vardır. Bence ayrı dünyaların insanları olmanıza rağmen... Ali Bey ile böylesine yakın olmanı makul ve masum gösterecek bir gerekçe söyler misin Zekeriya Bey, sadece bir gerekçe...
"O lüksü, o ihtişamı ben de tatmak istedim" diyorsan. Geçmiş olsun.