Konuyu bir ay önce konuşmuştuk: İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın sadece bankalara 18 milyon dolar borcu vardı. Borçlar Vakıf'ın birçok girişimine engel oluyordu.
Öte yandan Vakıf'ın Şişhane'deki Deniz Palas adlı merkez binasını 50 milyon dolara satarak bütün borçları ödemek mümkündü.
Bu durumda ne yapmalı? Tarihi bir bina olan Deniz Palas'ı satmalı mı, satmamalı mı?
Vakıf'ın da Başkanı olan Bülent Eczacıbaşı aldıkları son kararı açıkladı:
Eczacıbaşılar, Deniz Palas'ı satın alacak ve İKSV'ye hibe edecekti.
Böylece Vakıf'ın tüm borçları ödenmiş olacak, Deniz Palas da işlevini aynen sürdürecekti.
Bülent Bey'e bu kararı niye aldığını sordum. Çünkü 50 milyon dolar nihayetinde onun cebinden çıkacaktı...
Şöyle dedi: "Binayı satma kararı aldığımızda, olağanüstü bir tepkiyle karşılaştık.
Birçok kişi, 'Orası da mı alışveriş merkezi olacak' diye serzenişte bulundu. Neredeyse ihanetle suçlandık. Meğer İKSV sevgisi tahminlerimizin de ötesindeymiş... Biz de bu kararı aldık."
Soğuk bir özet yapayım mı: Bülent Bey, "belli bir kesim karşısında itibar kaybına uğrama ihtimalini", Vakıf'a 50 milyon dolar aktararak bertaraf etmiş oldu. Alman mühendis- işadamı Robert Bosch'un güzel bir lafı vardır: "İtibarımı kaybedeceğime para kaybederim."
Bu olay... Üniversiteyi
Almanya'da okumuş bir babanın (rahmetli Nejat Eczacıbaşı) oğlu olan... Alman Lisesi mezunu Bülent Bey'in aynen Bosch gibi düşündüğünü gösterdi...
Ev ödevi: Bir binanın satılıp satılmaması üzerine kopan bu fırtınanın, ideolojik arka planını açıklayınız. Sizce Deniz Palas ile Gezi Parkı arasında herhangi bir ilişki var mı?