'Mad Men' dizisini izlememiş olabilirsiniz ama adını duymuşsunuzdur. Hani Amerikan reklam dünyasını 1960'lı yıllardaki durumunu anlatan dizi...
Altın çağ, denilen bu dönemde birçok önemli reklamcı çıkmıştı ortaya. Bu starlardan biri George Lois idi. Rivayet o ki Mad Men'in ilham kaynaklarından biri de Lois'tir...
George Lois birçok yeni markanın piyasada kendine yer bulmasını sağlamış... İşleri bozulan firmaları uçurumun kenarından kurtarmış... Ayrıca dergi (Esquire) kapakları tasarlamış olan fevkalade üretken bir reklamcıydı. (1931 doğumlu ve hayatta. Bu kış Türkiye'ye geldi.)
Büyük fikrin peşinde
Yaratıcı her insan gibi George Lois de sık sık aynı soruya muhatap oluyordu: "Bu fikirleri nereden buluyorsunuz?"
Başarılı diğer insanlar gibi Lois de işini şansa bırakmayanlardandı. Çok çalışıyor. Hep daha iyisini bulmak için kendini harap ediyordu.
Yeni fikir bulmak için yaptığı şeylerden biri de New York'taki ünlü Metropolitan Sanat Müzesi'ne gitmekti. Çünkü oradaki sanat eserleri, insan duygu ve düşüncesinin süzülmüş, ayıklanmış, mükemmel hale getirilmiş halleriydi.
George Lois oturup ilham gelmesini beklemiyor; hemen her pazar günü bu müzeyi gezerek büyük fikri yakalamaya uğraşıyordu.
Bize, bizi anlatıyor
Sanat kelimesini duyduğunda tedirgin olan insanlar vardır: Biraz kurcalarsanız "Ben sanattan anlamam" derler.
Kimseden, bir akademisyen gibi sanattan anlamasını beklemiyoruz. Ancak... Bütün o eserler nihayetinde insandan hareketle ve tekrar insana ulaşmak için yapılıyorsa... O halde sanat az ya da çok herkese hitap eder.
Yapılacak şey basit aslında: "Ben anlamam" diye kestirip atmak yerine, karşısına geçip bakmak gerekiyor. Her müzede, her sergide "anlamam" diyenlere de hitap edecek bir şeyler vardır.
"Hitap" derken sadece zevk almaktan söz etmiyorum. Bir duvar boyacısını düşünelim. Bir esere bakar... Bakar... Ve aniden işiyle ilgili bir fikir gelebilir aklına.
Çekinmeden sorun
Bütün bunları niye söyledim biliyor musunuz: 13'üncü İstanbul Bienali dün başladı, 20 Ekim'e kadar sürecek.
İki yılda bir yapılan bu sanat etkinliği (zaten o sebeple "bienal" deniyor), daha geniş bir kitleye ulaşabilmek ve seyirci ile sanat arasındaki her türlü engeli kaldırmak için bu kez bedava...
Bienalde yerli ve yabancı birçok sanatçının, resimlerini, fotoğraflarını, heykellerini, videolarını göreceksiniz. Üstelik para ödemeden...
Bu eserlerden bazıları doğrudan gündelik hayatımızı ilgilendiriyor. Mesela... Bir açıdan gayet olumlu olan kentsel dönüşümün, aynı zamanda dünyanın her yerinde ciddi dertlere de yol açtığını göreceksiniz. Öyle eserler var ki insan ister istemez "Aaa, bizim durumumuzu anlatmış" diyor.
Eşinizi, çocuğunuzu, kardeşinizi, arkadaşınızı alıp Bienal'i gezmeye gidin. Çevrede sarı tişörtlü gençler göreceksiniz. Eğer bir şey anlamazsanız, sanatçının ne yapmaya çalıştığını onlara sorun.
Çekinmeyin, size yardımcı olmak için orada olacaklar.