Başkan Aziz Yıldırım döneminde ciddi paralar verilerek
Fenerbahçe'ye getirilmiş yabancı futbolcular... Alex'ten Roberto Carlos'a, Ortega'dan Hooijdonk'a sürüyle isim...
Bunların çoğu iyi, hem de gayet iyi oyunculardı. Ama arada sırada kazanılan Lig Şampiyonluğu haricinde işe yaramadılar.
Bırakın Avrupa'da başarı göstermeyi, Aykut Kocaman takıma teknik direktör olana kadar, Türkiye Kupası'nı dahi alamadı bu oyuncular...
Niye böyle oldu?
Çünkü o kaliteli malzemeyi bedenen, ruhen ve fikren maçlara hazırlayacak kalburüstü hocalar getirilmedi takıma.
Peki, futbolculara bunca para dökülürken, neden yüksek nitelikte hocalar alınmadı takıma?
Çünkü kulübün her işine karışan Başkan Aziz Yıldırım, takıma da karışmak istiyordu.
Sağlığı ve görevi elverse, kolları sıvar, eşofmanları çeker, takımı kendi yönetirdi.
Ama bu imkânsız olduğundan, hocalara tahammül etmek zorunda kalıyordu.
Para döküp nitelikli hocalar getirseydi ne olurdu? O zaman takıma karışamazdı.
Adamlar, "Başkan, sen kendi işine bak, biz kendi işimize bakalım" der, ısrar ederse de istifayı basarlardı.
Hoca olmadı; onu anladık. Peki, Yıldırım'ın katkısı ne düzeydeydi? Bu noktada genel kuralı hatırlayalım: "Her işe karışan tek adam yönetimleri, lider kadar başarılıdır."
Yani lider hangi konularda başarılıysa...
Yönettiği örgüt de (kulüp, ordu, devlet, vs.) o alanlarda başarılı olur...
Tabii tersi de geçerli: Lider hangi konularda başarısızsa, örgüt o alanlarda çuvallar.
Fenerbahçe'de olan tam da buydu.
10 yıl geçti aradan
Şahane tesisler yapıyor, Fenerium, lüks localar ve FB Kart gibi girişimlerle kulübe kamyonla para kazandırıyor ama futbol işini beceremiyordu.
Aziz Yıldırım'ın yeteneklerinin "bu kadar" olduğu ortaya çıktığında, "Betondan anlıyor ama futboldan anlamıyor" başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Ne zaman? 2003'te.
O yazı gerçeği dile getirdiği için Aziz Yıldırım'ın içinden hiç çıkmadı. TV programlarından defalarca "Ben betondan da anlarım, futboldan da..." diye cevap verdi.
Verdi de ne oldu? Hiç. Çünkü futbol yönetimindeki başarısızlığa mahkûm anlayışı devam ediyordu. Bunun üzerine tercihlerinin doğru olduğunu ispatlamak için, gıllıgışlı işlere başvurdu. Ama yakalandı. Kendini de rezil etti, kulübü de...
Acaba Aziz Yıldırım'ın hakkını mı yiyorum şüphesiyle Fenerbahçe'nin eski yöneticileriyle konuştum. Hepsi benzeri şeyler söyledi:
"Aziz Bey başkan değil, mesela tesisleşmeden veya gelir artırma projelerinden sorumlu başkan yardımcısı olmalıydı..."
Aziz Yıldırım 1998'de kulübe başkan oldu. Neyi yapıp, neyi yapamayacağı 2003'te belli olmuştu. Mart 2004'teki kongrede artık başkan seçilmemesi gerekiyordu.
Ama stadın ve paraların büyüklüğü karşısında büyülenmiş olan kongre üyeleri yine onu seçti... Yine seçti, yine seçti.
Sonuçta tam 10 yılımız heba oldu.
Nihayetinde sürülen kara leke de cabası...
Seçmenin kolektif zekâsından söz edilir ya... Aziz Yıldırım vakası ise seçmenin kolektif şuursuzluğuna örnektir.