İlahiyat profesörü Abdulaziz Bayındır'ın çabasını ilgiyle ve hüzünle izliyorum. Dinle ilgili doğru diye bilinen yanlışları göstermeye çalışıyor. "İlgi tamam da, hüzün nereden çıktı" diyeceksiniz.
Abdulaziz Hoca'nın yanlıştır-eksiktir dediği şeyler, çok uzun yıllardır süren... Daha da önemlisi, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın desteklediği uygulamalar.
Örneğin sabah namazı vaktinin ve dolayısıyla diğer vakitlerin yanlış hesaplandığını iddia ediyor. (Fikrine o kadar güveniyor ki geçenlerde sabah ezanı okuduktan sonra su içti.) Böylece DİB kaynaklı imsakiye sistemini alabora etmeye çalışıyor.
"Hüzün" işte burada devreye giriyor: Biz Atatürk ile ilgili yanlışları ortaya koyduk da ne oldu? Atatürkçülerin anlayışı bir milim dahi olsa değişti mi?
Ne gezer! Bizi Atatürk düşmanlığıyla suçladılar ve doğru sandıkları yanlışları tekrarlamayı sürdürdüler.
Ben Abdulaziz Hoca'nın da (tabii eğer haklıysa) bu çabasında hüsrana uğramasından korkarım. Ne de olsa Türkiye'de insanlar olaylara fanatik taraftar gibi yaklaşır. Doğrular ve gerçekler, pek az kişinin umurundadır.
Baksanıza: Cübbeli Ahmet Hoca, "Sana ne, daha fazla süreyle oruç tutuyorsak" diyerek, lafı çakmış bile. Ben de, "Çanakkale'deki şehit sayımız 250 bin değildir, 60 bindir" dediğimde, "Ha 250, ha 60; ne fark eder" demişlerdi.