Türkiye'de olmadığım günlerin gazetelerinde ilginç bir ilan gördüm. Tam sayfa. Büyük başlıkta, "Ümitvar olunuz!" yazıyordu.
"Ümitvar"benim kullandığım bir kelime değildir. Umut etmek, umutlu olmak, umudunu kaybetmemek demeyi tercih ederim.
Ayrıca bu tip bir kelime, bana, Türkçeyi kah bozduğuna, kah yoksunlaştırdığına inandığım, dil hareketini çağrıştırıyor. Hani, Türkçeye girmiş yabancı kelimelerden kurtulmaya çalışan hareket... Arılaştırma, sadeleştirme hareketi.
Neyse, ilana geri dönelim... "Sinemayla moral değerlerimizi ne kadar güçlendiriyoruz" diye soruyor ilanı veren Feza Film'in sahibi, "sanayici, yapımcı, yönetmen" Mehmet Tanrısever... Sonra yaptığı çağrıyı okuyoruz:
Eski korkular bunlar
"Küresel aktörlerin sinema filmleriyle toplum değerlerini aşındırma çalışmaları karşısında; siyasi aktörleri, sermayeyi, kanaat önderlerini, doğruluk, dürüstlük, sadakat, şefkat, merhamet, nezaket ve sevgiyi anlatan sinema filmleri yaptırmaya davet ediyorum."
Ardından sinemanın nasıl olması gerektiğini anlatıyor okurlara: "Sinema paylaşmaktır, tebliğdir, sevinçtir ve tefekkürdür. Dinlendirir ve arındırır..."
Valla "tefekkürdür" haricinde, bu satırlarda söylenen çoğu şeye karşıyım. Karşı olmadığım kavramların da benim anlam dünyamda yeri yok.
Yabancı filmlerin değerlerimizi aşındırdığını söylemek paranoyakça bir yaklaşım. 1930'larda, 40'larda, 50'lerde aynı iddia ortaya atılmıştı. Sonuçta topluma hiçbir şey olmadı.
Türkiye toplumu kentlileşiyor ve modernleşiyor. Bunun yabancı filmlerle hiç bir alakası yok. Şahit olduğumuz değişimler, filmlerin etkisiyle değil, genel dönüşümle ortaya çıkıyor.
Demokrasiyi seyretmek
Haa, bakın şunu da söyleyeyim: Bu toplumun değerleri sanki pek iyi, pek doğru, pek güzel de... "Aman sakın bozulmasın, değişmesin, olduğu gibi kalsın" diyoruz. Halbuki:
Irkçılık bizde... Azınlıkları her fırsatta ezmek bizde... Kadınları dövmek bizde... Tecavüz bizde... (Medyaya yansımasa da) ensest bizde... Töre cinayetleri bizde...
O beğenmediğiniz Hollywood filmleri var ya... İşte oların çoğunda demokrasi nedir, nasıl işler görüyoruz ve Türkiye'nin haliyle kıyasladığımızda kahroluyoruz.
Bizim sevgi, dürüstlük, şefkat kadar... Nefret, ikiyüzlülük ve şehveti anlatan, alabildiğine gerçekçi filmlere de ihtiyacımız var.
Hadi çek de görelim
Özetle söylersek: İyiliğin hikaye edilmesi kadar... Kötülüğü de görelim: Nereden ve nasıl kaynaklanıyor?
Misal mi istiyorsunuz? Bir yönetmen çıksa... Çok değil iki-üç yıl öncesine kadar aynı panelleri, aynı ekranları, aynı konferansları paylaştığım insanların... Nasıl olup da acımasız, kindar, çifte standartçı yaratıklar haline geldiklerini anlatan bir film yapsa... Hani ne bileyim; film onlara ayna olur da, vazgeçerler belki...
Not: Gördünüz mü, sizin yüzünüzden ben de "ümitvar" oldum!