Altı yılı aşkındır, zorunlu olmadıkça arabamı otoparktan çıkarmıyorum. Böylece Beşiktaş, Taksim, Kadıköy, Boğaz Köprüsü civarında yaşananları nispeten yakından izliyorum.
Bu satırları okuyanlara sorum şu: Sizce son zamanlarda boş yere korna çalanlarda bir artış mı oldu?
Elbette konu minibüsçüler, taksiciler filan değil. Onlar bildim bileli olur olmaz korna çalar.
Bu soruyu ortaya atarken benim kastettiğim özel araç sürücüleri...
Mesela... Işık yeşile döner dönmez... Taa arkalardan bir özel araç sürücüsü... Sanki ilerlemek isteyen sadece kendisiymiş de, diğerleri Angry Birds oynuyormuşçasına... "Caaaart" diye kornaya basıyor.
Geçen akşam Feneryolu'nda şahit oldum: Apartman öküzünün, kornasıyla "yürüsene be adam" diye avaz avaz bağırmasının sebebi neydi biliyor musunuz? Sadece tek araçlık mesafe!
İşin hem vahim, hem gülünç tarafı ne biliyor musunuz? Çoğu aracın penceresi kapalı... Çünkü yaz-kış klima çalışıyor. Ayrıca insanlar araçta müzik dinliyor.
Arkadaki kornaya abandığında, öndeki aracın sürücüsü bunu işitmiyor... Duysa da kendine çalındığını fark etmiyor... Etse bile sinek vızıltısı geliyor; umursamıyor.
Sonuç: Çalınan korna, sürücüleri değil, olayla hiçbir ilişkisi olmayan yayaları ve civarda oturanları rahatsız ediyor.
Çağdaş sinir küpleri
Acaba bilgisayar, akıllı telefon, ATM gibi dijital araçların çoğalmasıyla ilgili bir durum mu bu? Çünkü ileri teknolojiler insanın sabırla bekleme süresini kısalttı.
Reklamlara dikkat ediyor musunuz? Uykudaki bilgisayarın veya beklemedeki TV'nin nasıl da çabuk aktifleştiğini anlatıp duruyorlar.
Biz de bunları kullana kullana, artık her türlü aracın komutlarımıza anında karşılık vermesini bekliyoruz.
Vermeyince de sabrımızı yitiriyor, huzursuz oluyor, hatta sinirleniyoruz.
Sürat bizi kontrolüne aldı. Hız tutkunu olduk: Hem de yerimizden kımıldamadan!
'Cartlayanlar' aşireti
Yukarıdaki satırları yazınca, bir ara ilgilendiğim Fransız düşünür Paul Virilio geldi aklıma.
Virilio hız ve güç arasındaki ilişkiyi inceler. Tabii esas olarak kastettiği, otomobilin, uçağın hızından çok, teknolojinin dayatmasıyla artan hayatın hızıdır... Sonra da ona eşlik eden duygular gelir...
Dijital teknoloji, sabrımızı deniz seviyesine indirmiş durumda. O eski espri gerçek oldu: "Sabreden derviş muradına ermiş"ten, "sabreden derviş sıkıntıdan gebermiş"e geldik!
Batı'da bu konuda kitaplar, makaleler yayınlanıyor. Örneğin ABD'li araştırmacı yazar David Shenk'in kitabının adı: "The End of Patience" (Sabrın Sonu).
Gazetelerde, "Modern teknoloji sabrımızı nasıl yok etti ve nasıl da bizi anlık kararlar vermeye itiyor" diye makaleler çıkıyor.
Temposu hızlı, yani nabzımızı artıran müziklerle donatılmış alışveriş ortamlarından, aldığımıza pişman olacağımız ürünlerle çıkıyoruz.
Velhasıl... Bence gereksiz yere kornaya basanlar aşiretine... Eğitimi ve geliri yüksek, bütün gün bilgisayar kullanan şirket çalışanları da dahil oldu.