Dün Fenerbahçe'nin genç oyuncusu Salih Uçan hakkında yazdım... Yer olsaydı Sezer Öztürk'ten de söz edecektim. Çünkü Pendikspor maçı, bize onun sevimsiz yüzünü gösterdi.
1985 doğumlu Sezer, önce Almanya'da oynuyor. F.Bahçe'ye ise Eskişehirspor'dan geliyor.
Alman eğitim sistemi önemlidir. Prusya disiplini verilir futbolculara: Hocanın dediğinden çıkmazlar... "Ben yok, biz varız" diye düşünürler... Skor ne olursa olsun, bitiş düdüğüne kadar maça asılırlar.
Pendikspor maçındaki Sezer ise Kapıkule'den girer girmez trafik kurallarını boşlayan Alamancılara benziyordu.
Gereksiz çalımlar... Boşta arkadaşı beklerken, kendi gitmeye kalkışıp topu kaybetmeler... Takımın kaptanı Selçuk olmasına rağmen, genç oyunculara ağabeylik taslamalar...
Dikkat edin: Meireles, Kuyt, Gökhan, Sow, Baroni gibi babalarla oynarken böyle değil Sezer... Pas vermedi mi fırçayı yiyeceğini biliyor. Ama büyükler olmadığında hemen havalara giriyor.
"Sana Almanya'da böyle mi öğrettiler" deseniz, cevabı hazırdır: "Abi artık onlar da bireysel yaratıcılığa prim veriyor." Halbuki onunki yaratıcılık filan değil, bencillik...
F.Bahçe'de bir Ceyhun (Eriş) vardı. Müstesna bir yeteneği vardı: Dikine oynar, topu aldı mı, doğrudan kaleye inerdi.
Ama karakteri yüzünden hiçbir şey olamadı Ceyhun. O kadar bencildi ki pas verdiğinde, ondan bunu beklemeyen arkadaşları bocalardı.
Sezer'e gür bir "Achtung!" çekmek gerekiyor ki kendini Almanya'da sanıp toparlansın. Yoksa sonu Ceyhun'a benzeyecek.