Türkiye yarın siyasi tarihinin en önemli günlerinden birini yaşayacak. Pazar günü Ankara'da AK Parti'nin Dördüncü Olağan Büyük Kongresi var.
Bu kongre çok önemli çünkü Başbakan Erdoğan'ın yapacağı konuşmayla birlikte Türkiye'nin 1923'e, yani Cumhuriyet'in 100'üncü yılına kadarki temel yol haritası çizilecek.
Birkaç örnek vereyim...
Başbakan; Kürt ve PKK sorunlarıyla ilgili olarak açılımcı, uzlaşmacı, demokratik mesajlar verirse... Halk önümüzdeki dönemde ölümlerin son bulmasa da azalacağını umut etmeye başlayabilir.
Ben Ortadoğu denklemlerini hesaba katmayan PKK analizlerine katılmıyorum. Mesela Suriye sorunu çözülmeden, PKK barış yapmaz, yapamaz. He der, tamam der, oyalar, sonra bildiğini okur.
Ama şu da var: Devlet bu sorunlarla ilgili başka politikalar da güdebilir. Bunun ipuçlarını yarın görebiliriz.
Başbakan'ın konuşmasıyla birlikte partinin yönetiminde yer alacak ekip de yine geleceği belirleyecek. Sert milliyetçiliğe ve milli görüşçülüğe prim tanıyan bir kadro mu olacak... Yoksa daha demokrat, daha özgürlükçü bir muhafazakar kadro mu?
Bu nokta çok önemli çünkü Başbakan ne zaman milli görüşçülüğü hatırlatan sözler etse... Farklı yaşam tarzlarına müdahaleye meraklı radikal kafaların cesaret bulduğunu görüyoruz.
Başkanlık geliyor mu?
Tabii siyasi sistem konusu da önemli. Başbakan Erdoğan "Cumhurbaşkanı partili olsun" diyor. Bunun tercümesi 'Başkanlık' veya 'Yarı-Başkanlık'tır.
Her iki sistem de, bazı partililerin hepten ya da bir süreliğine siyasetten ayrılmasına yol açar.
Halbuki şu anda AK Parti'de "Erdoğan, Cumhurbaşkanı olsun da oturacak koltuk çıksın..." diyerek ikbal bekleyen nice siyasetçi var. Hüsrana mı uğrayacaklar, yoksa sevince mi boğulacaklar? Yarın öğle sularında belli olacak.
Bu üçü fevkalade önemli konular. Üstelik sadece AK Parti ve destekçilerini değil, muhalefeti de yakından ilgilendiriyorlar. Velhasıl muhalefetin yolu da yarın çizilecek.