Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Bir paratoner olarak PKK

Başbakan Erdoğan dün BDP'ye yönelik yasal girişimler olacağına dair ipuçları verdi. Bu hava devam ederse önümüzdeki dönemde BDP kapatılabilir ya da dokunulmazlığı kaldırılan bazı milletvekilleri yargı önüne çıkarılır.
Daha önce de birkaç kere yazmıştım:
Bence şimdiye kadar kurulan Kürtçü partiler içinde kapatılmayı en çok hak edeni BDP...
"Kapatılmayı hak ediyor" derken, aklımda Türkiye'nin yargı sistemi yok. Çünkü devleti koruma refleksine sahip savcı ve yargıçların vereceği karar baştan belli!
Benim kafamda
Venedik Kriterleri var: Demokrasilerde bir parti sadece şiddeti desteklerse, onaylarsa, kullanırsa kapatılmalı. (BDP'nin tutumu buna uyuyor.)

Şiddet sokağa inerse
Ancak Başbakan Erdoğan'ın, BDP hakkında yaptırım istemesinin kanun ve ilkelerle doğrudan bir alakası yok.
BDP, seçim döneminde zaten gerillaya oy isteyerek propaganda yaptı. Bağımsız milletvekili adayları, KCK'nın etkin çalışması sonucunda seçilerek Meclis'e geldi. Bunu herkes biliyor.
Yani Başbakan'ın yaptırım istemesinin sebebi, BDP'nin demokrasiye ve yasalara aykırı davrandığının aniden fark edilmesi değil.
Şu sıralar Ankara'yı Türk korkusu sarmış durumda. Eğer BDP'ye karşı yasal bir şeyler yapılmazsa, canına tak etmiş olan vatandaş sokağa dökülebilir. Kör şiddet önce BDP'yi vuracak... Hızını alamadığı takdirde kadın-çocuk-yaşlı demeden tüm Kürtlere yönelecektir.
Medyadan, şehit haberlerini verirken "usturuplu" davranmasının istenmesinin ardında da bu yatıyor. (Tabii şu da var: Feryat eden manşetler, Hükümeti güçsüz gösteriyor.)

ABD niye kımıldamıyor?
Aslında PKK'nın durumu, yıldırımları kendine çeken paratonere benziyor. Örgütün çok daha cevval biçimde saldırmasının ardında, Türkiye'nin (İran'ı ve Rusya'yı da yakından ilgilendiren) Suriye siyaseti var. Denklem basit: Biz Suriye'de savaşan muhalefete yardım ediyoruz... Esad ve dostları da PKK'yı destekliyor...
Peki bu durum ne kadar sürecek?
Başbakan Erdoğan, CNN International'a verdiği demeçte, kasımdaki başkanlık seçimleri nedeniyle ABD yönetiminin Suriye konusunda gereken inisiyatifi almadığını söyledi.
Başkanlık seçimleri 6 Kasım 2012'de...
Yani o tarihe kadar ABD'den hayır yok. Washington, Suriye'ye müdahale edecekse ancak o tarihten sonra edecek. (Bu arada, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Birleşmiş Milletler'in olaylara seyirci kalmasından dolayı hayal kırıklığına uğradığını not edelim. Yani Suriye meselesi başımıza kaldı.)

Ya 2014'e kadar sürerse?
Ancak olay başkanlık seçimiyle bitmiyor:
Ortadoğu uzmanı İngiliz gazeteci Robert Fisk, 29 Haziran'da ABD ile Rusya'nın, Esad'ı iki yıl sonra gönderme konusunda anlaştıklarını yazdı.
Yani Türkiye'deki şiddet dönemi daha da uzayabilir. (Köşk'e çıkma arzusundaki Erdoğan, "ya olaylar 2014'e sarkarsa..." diye kara kara düşünmeye başlamıştır.) Bu durumda sokaktaki vatandaş kime kızmalı?
Suriye'ye mi, İran'a mı, ABD'ye mi, Rusya'ya mı, yoksa Hükümete mi?
Halk elbette olayların ardındaki büyük aktörlere değil, gözünün önündekine kızıyor:
PKK'yı lanetliyor, BDP'ye diş biliyor. Paratonerlikten kastım bu...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA