Geçen akşam TRT Haber'de yayınlanan "45+" adlı programda, reklamcı Nail Keçili ve Yeni Şafak gazetesi Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ile 28 Şubat (1997) darbe süreci hakkında konuştuk.
Cömert, 28 Şubat döneminde kendisine yanlış yapanları affettiğini söyledi. Ben de "Siz affedebilirsiniz ama Yargı affetmemeli" dedim. Bu noktayı bir örnekle açalım:
Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir'in emriyle, PKK'lı Şemdin Sakık'ın ifadesine (yalan) eklemeler yapılmış... Böylece bazı gazeteci ve yazarlar, PKK'ya yardım etmiş, hatta örgütten para almış gibi gösterilmişti.
Bu çarpıtılmış metin, darbecilerin yollarına gül döken medya aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu. Böylece bazı gazeteci ve yazarlar işinden oldu ya da sesleri kısıldı.
***
Tartışma konumuz açısından kritik noktayı, elbette Sakık'ın ifadesine yapılan eklemeler oluşturuyor.
Hiç sanmıyorum ama... Cengiz Çandar ya da Mehmet Ali Birand... Çevik Bir ve şürekâsını affedebilir... "Aradan 15 yıl geçti, köprünün altından çok sular aktı... Unutalım" diyebilirler.
Ancak yargı böyle bir duygusallık edemez. Çünkü... 1) Resmi evrak tahrif edildi... 2) Hem de bu tahrifat, birilerini karalamak amacıyla yapıldı... 3) Üstelik bu eylem, bir kişinin gareziyle değil, bir ekibin (çetenin) planıyla gerçekleştirildi...
Ortada yargının konusu olacak dört dörtlük bir eylem (bence suç) var: İmzalı mühürlü, emirli, uygulamalı...
Bu tip bir yanlışı kişiler affedebilir elbette. Ancak Meclis'ten bir af kanunu geçmediği sürece, Yargı böyle bir şey yapamaz.
***
Bir noktaya daha değineyim: Birand ile yapılmış bir 28 Şubat röportajı, program sırasında yayınlandı.
Birand, bu "andıçlanma" olayı başına geldiğinde çok şaşırdığını, gerçek ortaya çıkana kadar, bu işin askerler tarafından yapıldığına ihtimal vermediğini söyledi.
Bilirsiniz. Edebiyatta "tecahül-i arif" sanatı vardır: Kısaca, bir olayı anlamazdan gelmedir... Kişinin bir gerçeği gayet iyi bilmesine rağmen, bilmiyormuş gibi yapmasıdır.
Eğer Birand tecahül-i arifane bir tavır alıyorsa; canı sağ olsun. Ama yok samimiyse... Eyvah ki ne eyvah! Çok değil azıcık Cumhuriyet tarihi okuyan bir kişi, bu tezgâhların devlet içinde kurulduğunu bilir...
Biz suçlamayı duyduğumuzda bir an dahi inanmamıştık. Çünkü bilhassa örgütten para alma kısmı, suçlanan kişilere uymuyordu.
Aslında "para aldılar" diyerek, büyük bir hata yapmış; bizim "Kesin askerin işi..." dememize yol açmışlardı.
Not 1: Çevik Bir'e laf edip duruyoruz ama onun önünü açan ve yaptıklarını onaylayan GK Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı idi.
Not 2: Tecahül-i arif ve reddiyesi üstüne en güzel fıkra Papa'nın Fransa'yı ziyareti hakkındadır. Hınzır bir gazeteci, "Paris genelevleri hakkında ne düşünüyorsunuz" diye soruverir. Papa, tecahül-i arifane bir soruyla cevap verir: "Paris'te genelev var mı?" Ertesi gün gazetenin haberi: "Papa, uçaktan iner inmez 'Paris'te genelev var mı' diye sordu."